Sadece koşuyordum. Hiçbir şey düşünmeden koşuyordum.
Aptal! Aptal!
Buradan gidebilirdim. Beni durduracak hiçbir bir şey yoktu. Özgür olmama engel hiçbir şey yoktu. Peri'yi kendim bulabilirdim. Bütün sorunlarımdan kurtulabilirdim. Ama hayır, ben ne yapıyordum? Tam bir aptal gibi beni öldürmek isteyen heriflerle dolu kaleye koşuyordum. Daha iki gün önce oradan kurtulmak için kimsenin gözünün yaşına bakmayacağım kaleye. Üstelik medet umacağım kişi kimdi? Zhmir!
Andre'nin haykırışı kafamda yankılandı. En iyi ihtimalle geri dönmem yarın öğleni bulacaktı. Belki de çoktan ölmüş olacaktı. Öldüğünde bana ne yapacaklardı peki? Kafamın içinde dönüp duran binlerce soruya rağmen yine de koştum.
Yola bakıyordum ama tek görebildiğim Andre'nin fırlayan bıçağa doğru önüme atlayan bedeniydi ve öleceğini anladığı an gözlerindeki o bakış. Kendimi pataklama isteğim şiddetlenirken adımlarımı daha da hızlandırdım. Buna vakit yok.
Geçtiğimiz yolları takip ederken mümkün olduğunca temkinli olmaya çalıştım. Kimseye yaklaşmadan ve oyalanmadan patikayı takip ettim. Sabah olduğunda kelimenin tam anlamıyla bitmiş bir halde sürükleniyordum. Dermanım kalmamıştı. Umudum tükenmek üzereydi ve kalan bütün enerjimi bayılmadan kendimi kalenin avlusuna atmaya bağlamıştım. Bu sebeple kalenin kuleleri göründüğünde sevinçten ağlayacağımı sandım. Daha ben yaklaşırken içeride sesler yankılandı. Kapılar gürültüyle açıldı. Kapıdan çam yarması gibi iki tane adam çıktı. Perişan halimi görünce başta ne yapacaklarını bilemediler.
"Bana hemen Zhmir'i bulun!" diye bağırdım.
Adamlardan biri kalenin içinde kayboldu. Nöbetçiler etrafımı sardılar. Merakla bekliyorlardı ama onlara bir kelime bile edecek takatim kalmamıştı.
Zhmir ok gibi fırlayarak yanıma geldi. Bir eliyle beni havaya kaldırırken "Andre ve Hadrin nerede?" diye gürledi.
"Andre yaralı. Onu kurtarmak için geldim." diyebildim. Boğazım kuruluktan çatladığı için sesim parça parça çıkmıştı.
Zhmir yüzü bir anda bembeyaz oldu. "Sen ne saçmalıyorsun?" derken şaşkındı. O anda gözleri boynumdaki ize takıldı.
Elinden kurtulup geriye bir adım attım. "Onu kurtarabilirim ama tılsımı almam gerek."
Kaşları o kadar çatılmıştı ki ortada boşluk bırakmıyordu. "Sana neden inanayım?" diye çıkıştı.
"Başka şansın yok ve kaçmak yerine seninle uğraşıyorum. Kardeşini kurtarmak istiyorsan acele etsen iyi olur." dedim.
Zhmir'in gözleri kuşkuyla kısıldı.
"Ya tılsıma ulaşmak için bir numaraysa bu?"
"O zaman çekip giderim ve seni kandırmış olurum ama bana yardım etmezsen Andre'nin öleceğine emin olabilirsin."
Zhmir tereddüt etti ama ben kaleye yürüyünce engel olmadı. Peşime takılan askerleri farkedince Zhmir'e "Yalnızca sen." dedim. Ne olursa olsun tılsımı bir grup dryad'a teslim etmeye hiç ama hiç niyetim yoktu.
Adamlar işaretiyle çekildiler. Rahat bir nefes alarak açılan boşluktan kaleye ilerledim. Avlunun içinden ve kafesimin olduğu açıklıktan geçtim. Kaleyi ormana bağlayan bataklığa çıktım. Zhmir temkinle hemen arkamdan geliyordu.
"Bu da oyunlarından biriyse yemin ederim bunu sana ödetirim." dedi.
Ona cevap vermedim. Benim ve Peri'nin tılsımını sakladığım kovuğu arıyordum. Bir süre sonra nehri ve işaret olarak ezberlediğim ağacı buldum. Üzerine dizdiğim taşları kaldırmadan önce Zhmir'e uzaklaşmasını söyledim. Adım adım gerilerken sabırsızdı. Zaman kaybetmek istemediği belli oluyordu. Üzerini taşlarla kapattığım kovuktan içeri elimi daldırdım. Zarif mücevhere dokunduğumda, bir elektriklenme tüm vücudumu sarstı. Anlık bir duraksamayla Peri'nin tılsımını yanıma alırken kendiminkini kovuğa geri bıraktım. Bunu işler sarpa sararsa Peri'yi bulmak için kullanabilirdim. Bu kadar uzun zamandan sonra bir tılsıma dokunmak yeniden hücrelerime yaşam enerjisinin dolması gibiydi. Elimle sıkı sıkı kavradım. Gözlerden uzak olması için dikkatlice cebime yerleştirdim. Boynumda olmadığı halde çok daha az yorgundum ve ağrılarım kayda değer biçimde azalmıştı. Zhmir tetikteydi, gözleri üzerimdeki tılsımı aradı. Yeniden kaleye ilerlediğimi gördüğünde ise belli etmese bile duruşundaki gerginlik azaldı. Son ana kadar kaçacağıma inanmış olmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTSAK
Fantasy...Düşmanların dostlara, dostların ise düşmanlara dönüştüğü bir dünyada büyüleyici bir aşkın hikayesi... "Yalan söylüyorsun." "Öyle mi?" Bunu bir meydan okuması olarak görmesini istemiyordum ama yine de yüzümü çevirmedim. "Sana ait olmayan şeyleri...