"Hey," dedim rahatsız bir sesle. "İçeriye girebileceğini söylemedim."
Önce pencerenin hemen kenarına ilişmiş Peri'ye, ardından ilgiyle bana baktı. Yüzünde gözlerine kadar ulaşmayan yırtıcı bir gülümseme vardı. "Ben Eva," dedi gözlerini süzerek. "Andre ile uzun bir geçmişimiz var."
"Sahi mi? Gecenin bir vakti buraya gelebileceğini sana düşündüren nedir peki?" Sesim de en az hislerim kadar düşmancaydı.
"Pek sevecen biri olmadığını tahmin etmiştim." dedi hiç istifini bozmadan.
"Bunu söylemeye mi geldin?"
"Sana bir iyilik yapmaya geldim." Eva'nın tuhaf yeşil gözleri odada gezindi. Dikkatimi çekmeyi başardığını kabul etmeliyim. Bakışları yeniden benimle buluştuğunda "Dediğim gibi Andre'yle uzun bir mazimiz var ve ihtiyaçları konusunda ona yardımcı olmaktan hep keyif almışımdır." dedi.
Sinirlerimi bozuyordu ama bunu yapmıyormuş gibi görünerek kaşlarımı çattım ve ona doğru bir adım attım. "Her ne söyleyeceksen vaktin dolmaya başladı."
Eva'nın bir kaşı havalandı. "Pekala, herneyse. Benden valedrian zehrini iyileştirecek ve ya yavaşlatacak bir ilaç bulmamı istedi ve bunun ona bahsettiğim şu iki yabancı ile ilgisi olduğuna eminim." Ardından elinde tuttuğu ufak keseyi bana fırlattı.
Elimdeki keseye bakarken afalladım. Neden buna ihtiyacı var? Ansızın içime bir korku salındı. Aptal dryad. Peşlerine düşmeyi mi planlıyor? "Bunu neden bana veriyorsun?" dedim şaşkınlıkla.
Derin bir iç çekti. "Kabul etmeliyim ki bu yaptığım şey pek hoşuna gitmeyecek." Bakışları Peri'nin arkasındaki pencereye kaydı. "ama her ne yapmayı planlıyorsa bu gece yapacak ve beni dinleyeceğini pek sanmıyorum."
"Sana ne zamana kadar vakit verdi?"
"Gece yarısına kadar." dedi gözleri duvardaki saate kayarken. On beş dakika kalmıştı. "Nasıl bir ilişkiniz var bilmiyorum ama bunca zahmete girdiğine göre önemli olmalısın." Bir an kararsızlıkla durdu. "Aptalca bir şey yapmadan önce acele etsen iyi olur."
Aptal dryad!
Koridorun sonundaki odanın kapısını gürültülü sayılabilecek bir şekilde çaldım. Andre şaşkın bir yüzle kapıyı açtığında hissettiğim rahatlamayı belli etmemeye çalıştım. Zaten kontrolsüz bir şekilde burnumdan soluyordum. Zhmir odanın gerisinden yanıma geldi. "Bir şey mi oldu?" Gözleri bizim odamızın olduğu tarafa kaymıştı.
"Zhmir," dedim sesimi mümkün olduğunca sakin tutmaya çalışarak. "Hiç bir şey olmadı ama Andre ile konuşmak istiyorum. Bu arada yalnız kalmaması için Peri ile ilgilenir misin?"
Herhalde başka hiç bir şeyi bu kadar kolay kabul etmezdi. İkiletmeden az önce çıktığım odaya yöneldi.
Kapı kapandığında Andre meraklı bir suratla beni inceledi. Duştan yeni çıkmış gibi saçları ıslaktı ve akan damlalar üzerindeki soluk gömlekte koyu lekeler bırakıyordu. Yüz yüze gelecek şekilde aradaki mesafeyi kapattı. "Hayrola, biri kuyruğuna mı bastı senin?" Kibirli dudakları usulca kıvrıldı.
Ona koyu kirpiklerimin altından öfkeli bakışlar attım. "Sana bir şey soracağım ve bilgin olsun yalan söylersen canını yakarım."
Söylediklerim onu eğlendirmiş gibi çarpık bir gülümseme takınırken kulaklarımdan kaçmış bir saç tutamını avucunun içine aldı ve parmaklarıyla oynadı. Yüzünde dalgın bir ifade vardı.
"Sor bakalım."
"İyi ozaman, bir yere mi gidiyorsun?"
Bir kaşı havalandığında elimdeki keseyi arkamdaki masaya fırlattım. Yüz ifadesi belli etmese de çenesi hafifçe kasıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTSAK
Fantasy...Düşmanların dostlara, dostların ise düşmanlara dönüştüğü bir dünyada büyüleyici bir aşkın hikayesi... "Yalan söylüyorsun." "Öyle mi?" Bunu bir meydan okuması olarak görmesini istemiyordum ama yine de yüzümü çevirmedim. "Sana ait olmayan şeyleri...