Yolculuk

86 7 0
                                    


Zonklayan bir başla genişçe bir yatakta uyandığımda hangi cehennemde olduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu. Etrafı incelemek için doğruldum. Kafam genişçe bir bandajla sarılmıştı. Oda kaldığım yerden daha büyüktü ve nispeten yeni eşyalarla döşenmişti. Yatağın uzak bir köşesinde üzeri kağıtlarla kaplı bir çalışma masası vardı. Hemen yanımdaki geniş çalışma dolabına, uzun süredir dokunulmamış gibi tozlanmış eşyalar ile eskimiş kitaplar sıralanmıştı. Kütüphanelikte, yatakta ve hatta odada bana tanıdık gelen bir şey vardı. Dehşet verici bir farkındalıkla buranın Andre'nin zihnine sızdığım sırada bulunduğumuz yer olduğunu anladım. Lanet yatağının içindeyim! Odanın dışından gelen ayak sesleriyle korkuyla yatağın içine sindim.

Andre'nin gergin bakışları bir an sonra benimkilerle buluştu. Yüzünde daha önce görmediğim sıkıntılı bir ifade vardı. Üzgün mü? Belki kızgın? Yatağa yaklaşmadan arkasından kapanan kapıya iki elini dayayarak yaslandı. Ne düşündüğünü belli etmeyen bakışları bandajımda gezindi.

"Yoktun?" Soru istemsizce ağzımdan kaçtı. Sıkıntıyla bayılmadan hemen önce buna benzer bir şeyler söylediğimi anımsadım. Sesimin hesap soruyor gibi çıkmasına aldırış etmedim.

Birkaç saniye cevap vermeden önce bakışlarını yüzüme dikti. Ne düşündüğünü anlamak mümkün değildi. Kısa bir duraksamanın ardından yatağa geldi. Benden uzak köşesine oturdu ve bir elini başının arkasına koyarak duvara yaslandı. Kısa bir süre için gözlerini yumdu. Oldukça... yorgun görünüyordu. "Halletmem gereken bazı sorunlar vardı." dedi gözlerini açmadan sakince.

"Onlar," diyebildim yutkunarak, ben devam edemeden "Sana bir daha yaklaşamayacaklar." dedi sıkıntılı bir sesle. Gözlerini açtı ve bakışları yüzümde gezindi. "İyi misin?"

Kesinlikle iyi değildim ama garip bir şekilde güvende hissediyordum ve bu acıdan daha huzursuz ediciydi.

"Daha iyi günlerim oldu." Duyularımı tartarken elim bandajın üstünden şişliğe gitti. Ah! Yüzüm acıyla kasıldı. Anlaşılan bir süre baş ağrısı çekecektim. Yine de... Daha kötüsü olabilirdi. "Herneyse, sanırım teşekkür etmeliyim. İşler iyice çirkinleşecekti."

Dudaklarının kenarı yukarı kıvrıldı. "Daha önce bir ligefr'ı kurtarmam gerekmemişti."

Bir süre hiç bir şey söylemeden bakmaya devam etti. Dudaklarıma kayan bakışları yumuşadı. Daha önce hissettiğim o garip arzu karnımda gezinmeye başladı. Oradan hemen uzaklaşmam gerekiyordu. Yataktan inmek için doğruldum. Bir el beni olduğum yere sabitledi.

"Nereye gittiğini sanıyorsun?"

Şaşkınlıkla ona döndüm. "Odama elbette."

Elini çekmedi. "Bugün burada kalacaksın."

"Ne?" Gözlerim üzerinde durduğumuz yatağa kaydı. "Birlikte mi uyuyacağız?" Kızarmaya başladığımı hissettim.

Dudakları ukala bir şekilde kıvrıldı. "Uyumak zorunda değiliz."

"O söylediğin ancak rüyada olur." Daha söylediğim anda pişman oldum. Kıpkırmızı olduğuma emindim. Gülümsemesi iyice yayılmıştı. "Buna da itirazım yok."

İyiden iyi kafamın tası attı. Ona bir yumruk salladım. Elimi daha havadayken yakaladı. Lanet olsun ki kapı çalındığında sanki bu mümkünmüş gibi daha çok utanmıştım.

Çevik bir hareketle yataktan kalktı. Beni darmadağın olmuş bir şekilde bırakarak "Hazır olduğunda dışarı gel. Bugün benimle yiyeceksin." dedikten sonra çıkıp gitti.

Kapı kapanırken usulca yataktan dışarı çıktım. Kapının diğer ucunda kalan lavaboya yöneldim. Aynadaki darmadağın ifademe ve bandajdan taşan dağınık saçlarıma baktım. Dudağımın bir kenarı tokat yüzünden patlamıştı. Gözlerimden yavaşça yaşlar süzülmeye başladı. Aynada yüzümden süzülen yaşları görmek kendimi bırakmama yetti. Ağlamak çok kolaydı ve akan damlalar beklediğim gibi dudağımdaki acıyı almıştı. Usulca başımdaki ağrıya aldırış etmeden bandajı açtım. Ellerimle zonklayan yeri yokladım. Şişlik dışında kanama durmuş görünüyordu. Olanları düşünmemeye çalışarak sakinleşene kadar yüzümü ve saçlarımı yıkadım.

TUTSAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin