Böyle bir şeyin mümkün olabileceğine inanamadım. İçgüdüsel bir şekilde Andre'ye baktım. Meraklı gözlerle beni inceliyordu. Kaşları ne düşündüğümü anlamaya çalışırken havalanmıştı. Koyu saçları, keskin yüz hatları ve parlak siyah gözleri ile... Kahretsin! Kesinlikle hoş biriydi. Ellerimle düşünceleri kontrol edebilirmiş gibi kafamı tutuyordum. Dün gece bana yakın olmasının beni nasıl etkilediğini hatırladım. Hayır, hayır, hayır. Kendi kendime kafamı salladım. Tüm bunların sebebi daha önce hiçbir erkeğin bana bu kadar yaklaşmamış olmasıydı. Bunların onunla bir alakası yoktu. Dolayısıyla endişelenecek bir şey de yoktu.
"Ne yaptın ona?" Hadrin kafasıyla beni işaret etti. Refleks halinde onu aramıza almıştım.
Andre yaşadığım duygusal dalgalanmalardan habersiz, başı hafifçe yana yatık bir şekilde beni izliyordu. "Emin değilim."
Heper kucağındaki tenekeyi gürültüyle yere indirdi. Hala salondaki dağınıklığı toparlamaya çalışıyordu. Hadrin Heper'e odalar için ödeme yaparken sessizce kapıya çıktım. Dün koştuğum yöne bakarken tüylerim diken diken oldu. Orman hiçbir olay yaşanmamış gibi sessiz ve dingin görünüyordu. Kaçan adamın hala hayatta olup olmadığını eğer hayattaysa yeniden peşime düşüp düşmeyeceğini merak ettim. Bir ürperti geçti. Kafamı sallayarak düşünceleri uzaklaştırmaya çalıştım ve yeniden iki gardiyanımın peşine takıldım.
Sık ağaçlarla kuşatılmış ormanda kuş sesleri eşliğinde yürümek huzurluydu. Birkaç saat geçmeden yeniden keyfim yerine gelmişti. Dışarıda olmak bana her zaman iyi hissettirirdi. Üstelik son zamanlarda görmeye alışkın olduğum nefret dolu bakışlar da üzerimde dolaşmıyordu. Andre'nin ruh hali de benim gibi değişken görünüyordu. Dünkü gergin ve tehlikeli ifadesi bugün yerini belirgin derecede neşeli bir hale bırakmıştı. Birkaç kez Hadrin'e sataştı. Hadrin ise... her zamanki Hadrin gibiydi. Nasıl böyle stabil kaldığını merak etmeye başlamıştım.
Andre'nin adımlarının hemen arkamdan yaklaştığını işittim. "Nasıl biri?" diye sordu.
"Kim?"
"Peşinden gittiğin çocuk?"
Bir an ona boş boş baktım. Buraya kadar bir gönül işinin peşinden geldiğimi düşünmek gülünçtü doğrusu.
"Neden merak ediyorsun?" dedim alayla.
İlgisiz görünerek omzunu silkti. "Kimi aradığımızı bilirsem bu işi daha kolay sonlandırabilirim."
Ne yazık ki ben kimi aradığımızı söylemeye hazır değildim. Kaldı ki onu bulsak bile Andre'nin ya da Hadrin'in onu görmesini istemiyordum. Aramaya o kadar kafayı takmıştım ki bulduğumda ne yapacağım hakkında hiçbir fikrimin olmaması canımı sıktı. O zamana kadar iyi bir plan yapmalıydım. Kendimi buna yeterince zamanım olduğuna inandırmaya çalıştım. Yüzümün asıldığını farketmişti.
"Onun hakkında konuşmak istemiyorum."
Andre'nin gözlerinden garip bir parlama geçti. Konuşmamız Hadrin'in yanımıza gelmesiyle kesildi. "Dağ geçidini kullanırsak gece olmadan tapınağa varırız."
Yalnızca birkaç kez mola verdik. İhtiyaçlarımı gidermek için bir hanı kullandığımda bile Hadrin kapıyı bekliyordu. Bu yeterince sinir bozucu değilmiş gibi uzun kalırsam kapım çalınıyordu. Güvenliğimden çok kaçmamdan endişelendiklerini düşünmeye başlamıştım. Hadrin'in isterse beni kolayca ikiye ayırabileceğini bildiğim halde son seferinde o kadar çileden çıktım ki ayak ucumda yükseldim ve dik dik yüzüne bakarak bana biraz daha özel alan tanımazsa kapıyı yüzüne geçireceğimi belirttim. Cevap vermek yerine gözlerini devirip dışarıya yöneldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTSAK
Fantasy...Düşmanların dostlara, dostların ise düşmanlara dönüştüğü bir dünyada büyüleyici bir aşkın hikayesi... "Yalan söylüyorsun." "Öyle mi?" Bunu bir meydan okuması olarak görmesini istemiyordum ama yine de yüzümü çevirmedim. "Sana ait olmayan şeyleri...