~BERCESTE~

33 7 3
                                        

                                                                           ✨✨✨

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


✨✨✨

Sevgi neydi? Bir dokunuş muydu, yoksa derin bir özlem mi? Sevgi, bir kalbi başka bir kalbe açan bir anahtardı belki de. Ne demekti peki? Sadece mutluluk mu? Ya da bazen acıya sarılan bir gölge mi?
Sevgi yön vermekti belki, bir hayatı başka bir hayatla yoğurmak. Ama aynı zamanda yönelmekti, bir bakışın peşinden gitmek.

Tatlıydı; bir kahkahanın içindeki huzurdu.
Acıydı; bir vedanın içinde kalan burukluktu.

Sevgi, birini olduğu gibi kabul etmekti. Bazen susmak, bazen haykırmaktı. Sevgi, iki kişilik bir yolculuktu. Kimi zaman birlikte yürümek, kimi zaman birinin düşüşünde diğerinin eli olmak...

Peki, sevgi neydi?
Belki de cevabı hiç değişmeyen tek soru...  Ama sürekli tatmak istediğimiz bir duyguydu. Ve ben bu duyguyu tatmaya başlamıştım. Suyuna da ekmek banardım. Tabağı da sünnetlerdim. Boşa götürmezdim ve israf etmezdim. Çünkü aç kalmıştım ben sevgiye. Birazda geç kalmıştım. Ne güzel bir histi halbuki, sevmek hiç bilmediğin sulara girmekse, sevilmek yüzmeyi bilmek demekti.

Yıllarca annemle kendi aydınlığımızda ışıksız kalmıştık. Sevgiyle büyütmüştük birbirimizi ama hiç böyle bir sevgi değildi. Sonra o gitti bendeki sevgisini de aldı ama benim ki onda kalmıştı. Yanlızlığımın duvarlara yankılanan sesini dinlemekten, sevgiyi tekrar benimseyememiştim. Sonra olan oldu. Şuan olduğu gibi.  Bir anda kalabalığın ortasına adım atmıştım bütün sevgisizliğimle.

Tanımadığım sesler, bilmediğim gülen yüzler, ve duymadığım hikayeler...

Sevgimde, sevincimde belki bunların arasına saklanmıştı. Kendi karanlığından çıkıp başkalarının aydınlığında göstermişti kendini bana. Şimdi sıra bende miydi? Alıp ait olduğu yere kalbime mi koyacaktım ben o sevgiyi. Ya beceremezsem yine. Ya tekrardan karanlığa saklanırsa sevgim. Denemeden bilebilir miydik? Denemeye cesaretimiz var mıydı? Bence vardı.

Yeni defterimin ilk temiz sayfasını kendim için açmıştım bu sefer. Silmek yok, leke bırakmak yoktu. Olmazsa yırtar yeni sayfa açardım. Kendi mutluluğumu kendim yaratmazsam kim derdi ki bana, al bu senin payın diye.

Dağhan'la en son, güzel bir seyirin izleyicisiydik. Şimdi ise askeriyeye gelmiştik. Saat geç değildi ama hava epeyce kararmıştı. Araba her zamanlı gibi ustaca askeriyeye girip yanaştı. Direksiyonu çeviren eline baktım. Kocaman damarlı eller. Oynuyordu resmen araba ile. Ben binmeye zorlanıyordum bu arabaya ama o kadar rahat ve o kadar profesyoneldi ki Dağhan. Hayran olunasıydı resmen.

Arabadan inmiş bahçede yürüyorduk. Havanın karanlık olmasına rağmen askerler bahçede sıraya dizilmiş önlerindeki komutanlarını dikkatle dinliyorlardı. Çok fazla asker yoktu belki 6-7 tane felandı. Karşılarında ki askerle göz göze gelmiştik. Benim gözlerimin aksine yeşil gözleri olan bir adet Mert. Aklımdaki abi modeli asla böyle değildi. Serseri, ve hiçbir işe yaramayan bir abi modeli vardı. Şuan karşımda duran adamla alakası yoktu. Bu adam vatan için gözünü kırpmadan her şeyi yapar ve can verirdi sanki.

SİTAREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin