~VAHDET~

123 17 7
                                    

Bir kaldırım kenarında oturmuştum saatlerce bana ev sahipliği yapmıştı o kaldırım. Konuştum ne sus dedi ne de lafımı kesti. Anlattım ona neden burada olduğumu kalk demedi bende kalkmadım. Ama şimdi kalkmam lazımdı içimdeki ateşi yağan yağmur söndürmeden körüklemem lazımdı. Hızla yürüdüm mezarlığa doğru yine hesap verme vaktiydi Mavi hanım hem gittiğin yere hem bana hesap verme vaktiydi!

Mezar taşının yanına çöktüm hava epeyce kararmıştı. "Konuşma vakti Mavi hanım üç aydır olduğu gibi ben konuşacağım sen dinleyeceksin." Bir yandan konuşup bir yandan da mezarın üstündeki çeri çöpü temizliyordum.
"Rahat mısın bari değdi mi gittiğine bencilliğin işe yaradı mı?" Her zaman ki gibi ses yoktu gerçi hep susmuştu şimdi sussa ne olur ki?

"Bak bak görüyor musun beni ? Bu gece de kim dinledi beni dersin? Bir kaldırım EVET bir kaldırım bana ev sahipliği yaptı. Senin beni emanet ettiklerin bir bana ev sahipliği yapamadı, bir beni sığdırmadı ama ben her yere sığardım değil mi tıpkı senin şu toprağa sığdığın gibi."

Öfkem dinmiyordu dinmeyecekti. Üç aydır olduğu gibi her gün yenilenecekti çoğalacaktı, nefretim sevgimi yiyip bitirecekti. Benim masumiyetimi, heveslerimi alanlar, umutlarımın tutarını çok bulanlar en kaliteli şekilde nefretimin bedelini ödeyecekti. "Buna sende dahilsin anne! Öyle boştan yere yatmakla bu toprağın altında kurtulduğunu sanma çünkü en pahalı fatura sana kesilecek."

Mezarın başından kalkıp çıkışa doğru ilerledim. Yağmur hızını arttırmıştı. Öfkem yağıyordu da haberleri yoktu. Adımlarımı hızlandırmıştım ama bir ses duymam ile yavaşladım.

"Söz konusu bekâ ve ne yapılacaksa yapmaya hazırız."
"Bundan şüphem yok size saati ve mekanı mesaj olarak bildirileceğiz o zamana kadar terziden haber bekleyin."

İki adam mezarlığın ücra köşesinde konuşuyordu etrafını saran siyah giysili adamlar etrafı kolaçan ederken o ikisi onlardan biraz uzaktaydılar. Farkedilmeden ters yöne yürümeye başladım.

"Birisi var orada?" Farkedilmeden demiştim ama yine yanlış anlaşılmışım demek ki. Peşimden koşup koşmadıklarına bakmadan hızla koşmaya başladım. Ne ben salaktım yanlış anladınız diyecek kadar ne de böyle tenhada konuşan insanlar arkamdan koşmayacak kadar salaktı. Bildiğim, tanıdığım, ezberlediğim sokakların arasında deli gibi koşuyordum. Ne bir ayak sesi vardı etrafta ne de farklı bir ses ve en tehlikelisi de buydu. Ne takip edildiğini anlayabiliyorsun ne de edilmediğini. Eve yakın sokaktaydım ama eve de giremezdim. Takip ediliyorsam açık konum vermeye gerek yoktu. Duvardan atlayıp bahçelerin içinden eve doğru ilerledim etrafta kimseyi göremeyince bahçe kısmından evin arka tarafına geçtim oradan da eve girebilirdim artık.

Eve gireli yaklaşık yarım saati geçmişti ama susmuyordu hâlâ susmuyordu.
"Neredeydin dedim sana bu saate kadar nerede sürttün!"
"Bana bak ağzını topla sana hesap vermek zorunda değilim." Dedim karşımda yanlayarak yürüyen sarhoş adama.
"Seni ben besliyorum ben! Tabi ki bana hesap vereceksin!" Annemin ölümünden sonra, güya bana bakmak için gelmişlerdi. Sanki bakılmaya ihtiyacım vardı. Üç aydır bir nevi mecburdum bunlara sırf, ailemden kalan bu evin tapusunu alabilmek için.
"Ben size günahımı dahi vermem. Bu ev benim evim, sizi besleyende benim."

Hızla üzerime gelip yüzüme tokat attı. Saçlarımdan tutup sürükledi.
"Bıraksana hayvan herif bırak." Daha da hiddetle çekti uzun saçlarımı. Yemediğim dayak kalmamıştı bu üç ayda. Belki bu sondu.
"Konuşsana yine açsana ağzını hadi aç ağzını kahpe!"
Masada tabağın üzerimde duran bıçak gözüme ilişti. Bu sefer susmak yoktu zaman beklemek yoktu. Ellerinden kurtulup masadaki bıçağa ulaştım. Yerinde oturup meyve yiyen kadında keyfini bozmuştu artık açmıştı ağzını sonunda.

SİTAREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin