Nefret, sevginin başarısızlığa uğramış haliydi. Yerlere göklere sığdıramadığımız sevgiden katlarca daha güçlü duyguları bünyesinde bulunduruyordu. Sevgi insanın yaşamını şekillendiremezdi fakat nefret insanı canlı tutardı. Sevgi, koruma duygusunu beraberinde getirirken nefret intikamı getirirdi. İntikamını almak ise herkesin harcı değildi tıpkı benim gibi.
Benim sevgi dolu kalbim, annemin elleri tarafından parçalanmıştı. Parçalanmış sevgim bir bütün oluşturup yeni bir boyut kazanmıştı adı nefretti. Hissettiğim nefret, en küçük hücreme kadar işlemiş benliğimi esir almıştı. Nefes almamın tek bir amacı vardı; intikam.
Benim intikamım sıradan birinden alınacak bir intikam değildi, benim intikamım annemden alınacak bir intikamdı. İntikam almak kolay bir şey değildi, ruhundan ve duygularından vazgeçmen gerekiyordu. Duygularının katili olman gerekiyordu sadece bir tanesi geriye kalana kadar; Nefret.
Nefretimin boyutu kırgınlığımdan üstündü fakat her şeye rağmen annemin asla fiziksel bir acı çekmesini istemezdim. Ruhsal acının içinde kaybolmayan kimse bilmezdi, fiziksel acının yanında bir hiç olduğunu. Benim hissettiklerimi hissetmesini istiyordum.
Milyonlarca insanın bulunduğu bu dünyada yalnız olmanın nasıl bir şey olduğunu anlamasını, her gece yatmadan önce ölümü dilemesini ve her ölmediği sabaha küfürler ederek uyanmasını istiyordum. Küçük bir sarılmaya ihtiyacı olsun, akan gözyaşları içini yaksın istiyordum. Belki beni anladığında onu affedebilirdim ama beni anlamıyordu, bende ona yaşadıklarımın aynılarını yaşatarak beni anlamasını hatta beni hissetmesini sağlayacaktım.
Yattığım yataktan kalktım, yerde ki cam kırıklarına basmamaya dikkat ederek Devrim'in yattığı odaya doğru ilerledim. Kapısını tıklattığımda hiç bir ses çıkartmamıştı bu yüzden hızlı bir şekilde kapıyı açtım. Yastığıma sarılmış bir şekilde yüz üstü yatıyordu, parmak uçlarımda ilerleyerek yanına doğru gittim. Üzerinde ki tişörtü çıkartıp koltuğumun üstüne atmıştı, sırtında ki kaslar ve kemikler ona ilahi bir görüntü katıyordu.
Yüzünü yastığıma gömmüştü, yüzünde sert mizacından en ufak bir iz bile yoktu. Saçlarının tutamları asi bir şekilde alnını kaplarken, kirli sakalları dudakları ve çevresini özenli bir şekilde sarmıştı. Onu izlememeliydim en azından hayran bakışlarla izlememeliydim ama kendimi durduramıyordum. Dışarıya yansıttığı sert bir havası ve bir karizması vardı, ona bir lakap takacak olsam kesinlikle Karanlıklar Kralı olurdu. Ne yazık ki Karanlıklar Prensi diyemeyecektim çünkü karşımda ki kişi prens olacak yaşı geçmişti.
Hayat ikimizi de farklı yollardan sınamıştı fakat sonuç olarak acılarımız bütünleşmiş, intikamlarımız ortak bir amaca hizmet etmişti. Ona güvenmiyordum çünkü ben kendimden başka kimseye güvenemezdim fakat ona bir nebzede olsa inanıyordum. Rahatsız olmuşçasına yerinden kıpırdandığında hızlı adımlarla odanın kapısına doğru ilerledim.
''Kaçmana gerek yok, yemem.''dedi uykulu sesiyle birlikte.
''Sen uyumuyor muydun?''diye sordum.
''Hayır, gözlerimi dinlendiriyordum.''dedi nedense güldüğünü hissetmiştim.
''Pekâlâ, hazırlan kahvaltı etmeye çıkalım.''
''Sen hazırlan çünkü seni başka bir yere götüreceğim.''
''Karnım açken bir yere gitmeyi düşünmüyorum.''
''Aç olacağını kim söyledi?''dedi ve yataktan çıktı. Yunan Tanrılarını anımsatan bronz teni ve şekilli vücuduyla birlikte karşımda dikiliyordu. Sesli bir şekilde yutkundum ve bakışlarımı yüzüne doğru çevirdim. Dudakları alaycı bir şekilde kıvrılırken gözleri büyük bir ışıltıyla yüzümü inceliyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/44098368-288-k559822.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soğuk Yangın|Devam Edecek
ActionGözlerinde ki soğuk grinin aksine bakışları bir şehri kül edebilecek büyüklükte ki bir yangının her tonunu taşıyordu. Ben ölümüne saniyeler kalmış bir kelebeğin umutsuzluğunu taşıyan kızdım,ölümün kasvetli siyahı tüm kalbimi esir almıştı; ona kadar...