Multimedya, Delfin. Tüm yorumlarınız için teşekkür eder, sevgi dolu kalplerinizden öperim.^^
❄️
Kalplerimiz, kırgınlıklara dayanma derecemizi ölçercesine Tanrı tarafından armağan edilmişti bizlere.Kimilerimizin kalbi, diğerlerine göre daha dayanıklıydı. Binlerce kez darbe alır fakat sonrasında yeniden atmaya devam ederdi. Belki de kalbimizin, bize karşı en büyük ihaneti hâlâ daha atması olabilirdi. Kalbim atıyordu fakat diğerlerine nazaran kan değil acı pompalıyordu. Damarlarımda dolaşan kan, tenimi yakıyordu. Tıpkı Devrim'in yaktığı gibi.
İnsanın, kırılma sınırları olmalıydı. En ufak bir şeye kırılırsak, büyük olayların anlamı kalmazdı. Fakat gel gelelim ki benim sınırım yoktu. İşte bu yüzden, aynı yerimden binlerce kez kurşunlara dizilip, hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam edebilirdim.
''Yaptığın bencillik.''dedim, gözlerimi duvara dikerek. Doğruyu söylüyordum. Beni, binlerce kez öldürdükten sonra hiçbir şey olmamış gibi yanıma gelemezdi.
''Evet, bencil bir adamım. Aksini iddia ettiğimi ne zaman gördün?''dediğinde ona doğru döndüm. Gözlerine yeniden sınırları hâkim olmuştu. Bu kadar yakınımda olmasına rağmen, bir o kadar da uzağımda olması şaşılacak şeydi.
Gözleri, karanlık bir gecenin aynada ki yansıması gibiydi ve ben, babamdan sonra en çok karanlığı sevmiştim. Çünkü bu, onun bana bıraktığı tek renkti. Şimdiyse bencil bir adamın gözlerinin derinliklerine bakıp, babamın armağanının ne kadar yakıştığını düşünüyordum. Daha fazla kalamazdım.
Çünkü onun gözlerine baktığım her saniye, yaralarıma şifa oluyordu.
Devrim, üzerinde ki ceketi çıkarttı ve bana uzattı. Ceketin her bir santimine, keskin kokusu sinmişti. Uzattığı ceketi, ona geri vermeye çalıştığımda onaylamayan bir bakış attı. Pekâlâ, madem oyun oynamak istiyordu bende oynayacaktım. Üzerimde ki ceketi çıkarttıktan sonra koluma aldım ve Devrim'in ceketini, tekrardan ona uzattım.
''Giyin şunu.''
''Al, sen giyin. Beren'in ağzına hapşırma sonra.''
''Delfin,''diye cümleye başlayacağı an onu susturdum.
''Gitmeliyim.''dedikten sonra ayağa kalktım ve çıkışa doğru ilerlemeye başladım. Aldığım nefesler bile titrerken, kalbimin deprem etkisinde kalması normal olmalıydı.
Beni takip eden gölgeye doğru baktım. O, arkamdan geldikçe ben daha çok hızlanıyordum. Fakat değişen hiçbir şey olmuyordu. Benim iki adımım, onun bir adımı gibiydi. Susarsam, gideceğini düşünerek ilerlemeye devam ettim ve okuldan çıktım. Hiçbir şey değişmemişti, gölgesi hala arkamdaydı.
Dayanamayarak ona doğru döndüm. Tıpkı benim gibi onun yüzü de ifadesizdi. ''Ne yapıyorsun?''diye sordum, birbirine geçirdiğim dişlerimin arasından.
''Seni eve bırakıyorum.''
''Bırakma, istemiyorum. Seninle ilgili hiçbir şeyi istemiyorum. Sadece git, her zaman yaptığın gibi.''diye bağırdım. Sesim, sokakta yankılanmıştı. Birkaç kişi dönüp, bana doğru baktı. Büyük ihtimalle ayrılık acısı çeken bir kız olduğumu düşünüyorlardı ki zaten öyleydim.Fakat ortada ayrılık yoktu.
Birlikte olmayan iki insan, nasıl ayrılabilirdi ki?
Devrim, öylece durdu ve tepkilerimi hazmedercesine bana baktı. Ardından yanıma doğru yaklaştı ve elinde ki ceketi, omzuma koydu. Çıkartmaya çalıştığımda güçlü elleri, omzumun üzerinde durdu ve ceketi, sıkıca bastırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soğuk Yangın|Devam Edecek
ActionGözlerinde ki soğuk grinin aksine bakışları bir şehri kül edebilecek büyüklükte ki bir yangının her tonunu taşıyordu. Ben ölümüne saniyeler kalmış bir kelebeğin umutsuzluğunu taşıyan kızdım,ölümün kasvetli siyahı tüm kalbimi esir almıştı; ona kadar...