Evet, yazdığım en uzun bölüm oldu. Tek ricam okuduğunuzu belli etmeniz, bir yorum bile mutlu etmeye yetiyor^^ iyi okumalar.
-
Yaşadığım her şeyin kafamda oluşturduğum bir hayal ürünü olmasını dilerdim. Bazen şizofreni hastalığına yakalanmış olmayı diliyordum çünkü hiç bir hayal, gerçeklikten daha fazla acıtmazdı insanın canını. Yanağımda ki sızı, dudağımın kenarında ki kurumuş kan parçaları ve en önemlisi beynimde yankılanan o cümleler, her şeyin gerçekten olduğunun en büyük kanıtıydı. Yanağımda bir sızı, ağzımdaysa metalik bir tat vardı ama hiç birisi kalbimin acısıyla boy ölçüşemezdi. Sırtını yaslayabileceği birinin varlığı bile insanı mutlu ediyordu. Ben fırtınanın ortasında kalmıştım, sığınabileceğim hiç bir liman yoktu.
Gözlerim, yan koltukta ki Devrim'i bulduğunda derin bir nefes aldım. Daha önce onu hiç bu kadar sinirli görmemiştim, sözleri ölüm saçıyordu. Gözlerinde ki buz grileri, gümüş rengine dönmüştü. Gözlerinde ki grilerin aksine, bakışlarında yangının her tonu vardı. Annem bile beni koruyamamışken yanımda oturan yabancı benim için babasına vurmuştu, tüm intikam planlarını bir kenara bırakmış benimle birlikte o evden çıkmıştı. Bunun anlamı ne kadar büyük olsa da Devrim'e güvenemezdim, ona alışamazdım. Böyle bir lükse sahip olamazdım çünkü tüm bu intikam işi bittiğinde yollarımızı ayıracak, birbirini tanımayan iki insan olacaktık. Neden bu gerçekler canımı acıtıyordu, kabul ederken sonumuzun böyle olacağını biliyordum. Şimdiyse böyle bir son istemiyordum gerçi benim dileklerim hiç bir zaman kabul olmamıştı , olsaydı babam hâlâ yanımda olurdu.
Düşüncelerimin şiddeti intiharı tetikleyebilecek güçteydi. Kafamda ki karmaşaya, kalbimde ki kaosta eklenmişti. Kabul etmekten ne kadar korksam da Devrim'in yanındayken güvende hissediyordum, yanlış kişiye güvendiğimin farkındaydım. Devrim, zamanı gelince güvenimi parçalara ayıracak ve her bir parçasıyla kalbimi kanatacaktı. Bunu bildiğim halde, onun yanındayken güvende hissetmem, ona alışmam benim intiharımdı. Düştüğünde, kaldıracak birinin varlığının beraberinde getirdiği hislere uzak kalalı yıllar olmuştu. Babamdan sonra, düştüğüm uçurumdan beni kurtarmak adına kimse elini uzatmamıştı aksine keyifle düşüşümü izlemişlerdi. Bende o günden sonra kendime bir söz vermiştim ; ''Düşsem bile kimse fark etmeden kalkacaktım.''
Bazen kendime neden yaşadığımı soruyordum, hiç bir cevap bulamıyordum. Yaşamın renklerinin içinden en kasvetli siyahı seçmiş, onun içinde kaybolmuştum. Siyahıma doğacak herhangi bir gökkuşağı bile karanlığımı boğamazdı. Ben ölümüne saniyeler kalmış bir kelebeğin umutsuzluğunu taşıyan kızdım. İlk başta iki kanadım da, gökkuşağını kıskandıracak renkteydiler. Zaman geçtikçe, ölümün siyahı kanatlarımı boyamıştı. Siyahın büyüsüne kapıldığım için farkına varmam zaman almıştı, ölümüme saniyeler kalmıştı. Kanatlarımı çırpmanın veya eski renklerimi özlememin bir anlamı yoktu tıpkı yaşamımın bir anlamı olmadığı gibi.
İliklerime kadar işleyen nefretin varlığını asla inkâr edemezdim zira beni canlı kılan tek duygu oydu. Yine de tüm bu intikam olayları bittiğinde, nefretin kırıntıları yerini hissizliğe bıraktığında ne yapacağımı merak ediyordum. Yaşamak için bir amaç bulacak kadar güçlü müydüm? Arayış, umut isterdi. Benim umutlarım kırık kalbimin enkazının altında kalmıştı. Hangi güç, enkazda kalmış tüm duygularımı çıkartabilirdi kalbimin derinliklerinden? Benim umutlarım da, kalbim kadar siyahtı. Siyahım sıradan bir siyah değildi, babamı da içinde bulandıran ölümün siyahlığıydı.
Devrim, arabayı ani bir şekilde durdurduktan sonra aşağıya indi. Onu izleyip düşüncelere dalarken, geldiğimiz yeri fark edememiştim. Gölge'nin girişine gelmiştik. Devrim'in arkasından indikten sonra, gecenin karanlığına karışmış yüzüne doğru baktım. Karanlık, Devrim'le bütünleşmişti. Gümüş grisi gözleriyle buzdan bakışları, karanlığın her bir tonunu içinde barındırıyordu. Bronz teni, geceyi aydınlatan aydan bile daha çok parlıyordu. Devrim'in duruşu bile içinde asalet barındırıyordu, hükmetmek için var gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soğuk Yangın|Devam Edecek
ActionGözlerinde ki soğuk grinin aksine bakışları bir şehri kül edebilecek büyüklükte ki bir yangının her tonunu taşıyordu. Ben ölümüne saniyeler kalmış bir kelebeğin umutsuzluğunu taşıyan kızdım,ölümün kasvetli siyahı tüm kalbimi esir almıştı; ona kadar...