Merhabalar! Yeni yazacağım hikâyeleri, standros2 adlı hesapta yayımlayacağım. Ruhuma Dokun adlı hikâyeme hepinizi bekliyorum ve iyi okumalar diliyorum.:)
❄️
En kötü ölüm şekli, teninin yanması değildi. En kötü ölüm, içinin yanmasına rağmen hâla sağ kalmaktı.
Mutlu olmak için harcadığım her çabanın sonu, daha kötü bir acıyla bitiyordu. Sanki Tanrı, kalbime acı tohumları ekmişti ve her mutluluğumda ceza olarak onları suluyordu. Hayallerimden yapılmış gökyüzümü, gerçeklerle örülmüş duvarlar kapatmıştı. Gökyüzüne her ulaşmaya çalıştığımda, duvarlara çarpıyordum. Ne öteye gidebiliyordum ne de geriye. Özgür olabildiğim tek yer, hayallerimdi. Fakat gökyüzünü bile göremeyecek olan bir insana, özgürlükten bahsedilemezdi.
"Küçük?"dedi, Devrim. Ses tonunda ki şaşkınlığı hissedebiliyordum fakat konuşmak istemiyordum. Anlatmaya kalksam bile doğru cümleler asla olmayacaktı. İçimde biriktirdiğim cümlelerin keskinliğini, boğazımda hissediyordum. Cümleler birer jilet olmuş, boğazıma dizilmişti. İç kanama dedikleri olay bu olsa gerekti.
''Ne oldu?''diye sordu, gri hareleri yerini siyahlığa bırakırken.
''Annem, hamile.''diyebildim güçlükle. Sözcüklerin, dilimi kanattıklarını hissedebiliyordum.
Devrim hiçbir şey söylemedi, öylece bana baktı. Çatılmış kaşları, gecenin mavisiyle sevişen gözleriyle uyum içindeydi. ''Olmaz.''dedi, Devrim. Benden çok kendisiyle konuşuyor gibiydi.
Havanın, ciğerlerime zarar verdiğini hissettiğim an oturduğum yerden kalktım. Altımda ki zeminin, içimdeki depremle eş bir şekilde sallanmasını umursamadan sınıfıma doğru ilerledim. Tüm uzuvlarım buz kesmişti fakat üşümüyordum. İnsanların bakışlarını umursamadan boşta kalan sıralardan birine oturdum. Ellerimle, yüzümü kapattıktan sonra gözlerimi siyahlığa bıraktım. İçimde ki his, önüme gelen her şeye zarar vermemi istiyordu. Fakat bunu yapacak gücüm dâhil yoktu. En son parçama kadar tükenmiş ve tüketilmiştim. Son kullanma tarihi geçen şeyler gibiydim.
''Delfin?''diye seslendi, Bartu. İç sesim, Bartu'ya küfretti fakat dışım hiçbir tepki vermedi. Yaptığı son şey, ondan hayli soğumamı sağlamıştı.
''Ne oldu sana?''diye yeniledi. Sınıfta ki uğultuları duyabiliyordum, kendim dışında her şeyi duyuyordum. Bu yer bana iyi gelmiyordu, ya iç sesimi öldürecektim ya da annemle yüzleşecektim. Şu an ihtiyacım olan son şey, bana nasıl olduğumun sorulmasıydı.
Çünkü iyi değildim.
Arkamda bıraktığım yarım kalmış soruları ve konuşmaları umursamadan sınıftan çıktım. Duvarlar, ruhumu köşeye sıkıştırıyordu. Sonsuz bir gökyüzüne ihtiyacım vardı. Devrim, koridorun sonunda beni bekliyordu. Parmaklarının arasında ki araba anahtarını salladı ve gelmem için bir işaret yaptı.
''Senden bunu isteyeceğimi nasıl anladın?''diye sorduğumda histerik bir şekilde güldü.
''Çünkü kendimi tanıyorum. Benim içimde ki seni de tanıyorum.''
O an tüm cümleler, gökyüzüne doğru süzüldü. Benliğimin içinde ki prangalardan kurtulmuş, Devrim'in gökyüzüne kanat çırpmışlardı. Kuramadığım, kurulmayan tüm cümlelerin canı, onun cennetine gitmeliydi. Devrim, beni belimden tuttuktan sonra kendine doğru çekti. Güçlü elini, zayıf belimde hissettiğimde güven duygusuyla doldu her bir hücrem. O, benim koruma kalkanım gibiydi. Yaralarımın boyutun önemi yoktu, beni diğer darbelerden koruyacak olan oydu. Doğuştan gelen hisler gibiydi bu. Doğruluğunu kendime bile kanıtlayamazdım ama körü körüne inanırdım. Çünkü, sahip olduğum tek şey buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soğuk Yangın|Devam Edecek
ActionGözlerinde ki soğuk grinin aksine bakışları bir şehri kül edebilecek büyüklükte ki bir yangının her tonunu taşıyordu. Ben ölümüne saniyeler kalmış bir kelebeğin umutsuzluğunu taşıyan kızdım,ölümün kasvetli siyahı tüm kalbimi esir almıştı; ona kadar...