Bölümde cinsel sahneler var, isteyen okumadan geçebilir. Öğk, ıy gibi yorumlar yapacaksanız, okumamanızı tavsiye ederim.
-
Bazen cümlelerimiz dudaklarımızın arasında kapana kısılırdı. Belki de söylesek, tüm yaşamımızı değiştirebilecek öneme sahip olan cümleler yüzünden bu hâldeydik. Hiç bir günahı yoktu insanların, tek günah yarım kalan cümlelere aitti. Yarım kalan cümleler, yarım kalan insanlar demekti.
Gözleri gümüşi bir gri olan bu adamın, tüm hissettikleri harelerinden okunuyordu. Öfke, nefret, belki de çok daha fazlası. Aslına bakarsak insanların hiç biri , sonsuza kadar ruhsuz bakışlarla dolaşamazdılar. Hayat, beklentisi kalmamış insanların bile bir şeyler hissetmesine sebep oluyordu. Ben , nefes aldığım her saniye zihnimde defalarca intihar etmiş olmama rağmen, hayat bana 'ben buradayım.' der gibi, acıyı bahşetmişti. Karanlık ve sonu gözükmeyen bir acı.
Yaşanılanlara yapabileceğim bir yorum yoktu, Devrim ve ben daha çok birbirimizin yansımaları gibiydik. İkimiz de ruhumuzun yaralarını, kanatarak kâğıda resmediyorduk. İkimizde kaybolmuş ruhlardık ve ikimizde acının varlığını, kemiklerimize kadar hissedebiliyorduk. Bunun yanı sıra, ben Devrim'e değer veriyordum. Tüm o cümlelerine rağmen, kalbim onu silip atamıyordu.
Devrim, değişken ruh hâllerine sahipti. Bir dakikanın içinde sizi paramparça yapabilirken, bir dakika sonra ellerini kanatmak pahasına kırgınlıklarınızı toplardı. Bu sefer ki farklıydı, bu sefer parçalarım gerçekten Devrim'in ellerini kanatmıştı.
Siyahın en koyu tonlarını içinde barındıran gri gözleri, öfkenin rengine bürünmüştü. Siyah, gür kirpiklerinin ardından ölümü anımsatan bakışlar saçıyordu. Gözlerinin pençeleri vardı, boynumda hissettiğim bu eller , ondan başkasına ait değildi. Belirginleşen boyun damarları, hızla inip kalkan göğsü ve sert yüz hatlarının tek sebebi, az önce yaşanan olaydı. Devrim'in gözleri, dudaklarımdan bir saniye olsun ayrılmamıştı.
''Ne yapıyor bu?''diye sordu Bartu.
''Hemen geliyorum,''dedikten sonra ayağa kalktım ve Devrim'e doğru ilerlemeye başladım. Benim attığım her adımda, Devrim bir adım daha geriye gidiyordu. En sonunda bana arkasını dönüp, hızlı adımlarla ilerlemeye başladı. Peşinden koşar adımlarla onu takip ettim, arabasına bindiği gibi gaza basarak geceye doğru yol aldı. Neden vicdan azabı çekiyordum ki?
Telefonumu açtıktan sonra Devrim'i aradım, defalarca çalmasına rağmen açmadı. Bir daha aradığımda telefonu kapanmıştı. Korku, tüm damarlarıma yayılırken az önce yaşanan olayın mantığını kavramaya çalıştım fakat başaramadım. Bu kadar inişli çıkışlı tavırları olmak zorunda mıydı?
Bartu'nun yanına doğru ilerledim, şüpheci bakışlar ile beni süzüyordu.
''Aranızda bir şey mi var?''
''Hayır, sadece kavga ettik. Neden böyle bir şey yaptığını bilmiyorum.''dediğimde alaycı bir şekilde gülümsedi.
''Sana olan bakışlarına dikkat edersen, anlarsın.''
''Aramızda böyle bir şey yok Bartu,''
''Pekâlâ prenses, bir şey demedim.''dedikten sonra beni kolunun altına aldı ve müdürün odasına doğru ilerledik.
''Bu şekilde girmemiz, doğru olmaz.''
''Rahat ol, benim yanımdaysan en yanlış şey bile doğrudur.''dedi ve kapıyı açtı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soğuk Yangın|Devam Edecek
AçãoGözlerinde ki soğuk grinin aksine bakışları bir şehri kül edebilecek büyüklükte ki bir yangının her tonunu taşıyordu. Ben ölümüne saniyeler kalmış bir kelebeğin umutsuzluğunu taşıyan kızdım,ölümün kasvetli siyahı tüm kalbimi esir almıştı; ona kadar...