Esen Rüzgârlar bile yanımda ki buzdan adamdan daha soğuk değildi, onun soğukluğu insanın sadece tenine değil iliklerine kadar işliyordu. Devrim, evi kırıp geçirdikten sonra bana onunla gelmediğim sürece evden ayrılmayacağını söylemişti daha fazla olay çıkarmaması adına onunla birlikte arabaya binmiştim. Bu kadar kolay kabul edeceğimi sanmıyor olsa gerek onun söylediğini kafamla onaylayınca bana uzun bir süre bakmış daha sonra da beni beklemeden arabaya doğru yol almıştı.
Şimdiyse sessizliğin senfonisini dinliyordum, arabanın içinde ki tek ses kırıntısı nefes alışlarımızdı. İkimizin de dudakları mühürlenmişti, kimse mühürü kırmaya cesaret edemiyordu. Başımı cama yaslayıp, karanlık geceyi izledim. Karanlık bana her zaman huzurlu hissettirmişti, güneşin aksine insanların kusurlarını meydana çıkartmıyor onları örtüyordu.
Huzursuzca cama yasladığım başımı kaldırdım, geceden daha karanlık olan yanımda ki adama baktım. Kusursuz yüz hatları cenneti anımsatırken, gözleri ve kendisi cehennemdi. İki tane zıt kutsallığı bünyesinde bulunduruyordu, bu da onu olduğundan daha çekici ve bilinmez kılıyordu. Belki de ne cennetti ne de cehennem, kendi arafında olan bir adamda olabilirdi.
Kuruyan dudaklarımı dilim yardımıyla ıslattıktan sonra aklımdan geçen soru dudaklarıma döküldü, saniyesinde sorduğuma pişman olsam da artık geç kalmıştım.
''Diğer insanlarda bana hastalığım olduğunu söylüyordu ama sen söyleyince kabul ettim, gerçeğin farkına vardım. Neden?''diye sordum kararlı fakat bir o kadarda ruhsuz sesimle.
''Sen önceden kabul etmek istemiyordun, kendi hissizliğinle mutluydun. Herkes sana psikolojik bir rahatsızlığın olduğunu söylese de sorunun kaynağını bulup seni aydınlatamıyorlardı, uzman birine ihtiyacın vardı. Ben bir doktorun iki üç seansta yapacağı şeyi, tek bir seferde yaptım.''
''Nasıl başarabildin?''
''Bozulmuş olan psikolojini daha çok bozarak tabi ki, karşındakine gerçekleri alaylı fakat bir o kadarda can acıtıcı yoldan kabullendirmek çoğu zaman hemen işe yarar özellikle karşı tarafta istekliyse.''
''Tamamen kurtulduğumu düşünüyor musun?''
''Hayır, kimse tamamen kurtulamaz. Sevebilirsin, korkabilirsin veya başka duygular yaşayabilirsin ama şu an değil. Kendini toplaman, bir şeyleri yeniden hissedebilmen için zamana ihtiyacın var.''
''Sende mi kendini hissizleştirmeyi seçtin?''
''Her şeyi yaşayabilirim yine de kendimi hissetmemek için zorlamam, üzerimde psikolojik baskı kurmam. Her zaman hissetmeyi seçerim bazen o kadar şiddetli olur ki hislerim, duygularımın enkazında kalırım. Kendini soyutlayan insan boş bir kabuktan ibarettir, ben asla kendimi soyutlamam. En çok neyi hissetmeyi seviyorum biliyor musun?''diye sordu düz sesiyle. Ne o bana doğru bakıyordu ne de ben ona, ikimizde yola odaklıydık.
''Neyi?''
''Acıyı çünkü bizi asla terk etmez. Aşk, sevgi, umut, mutluluk hepsi bir gün gider ama acı her zaman biz yaşadıkça kendini yeniler ve başka versiyonlar ile karşımıza çıkar.''
Doğruyu söylüyordu, mutluluk gibi duygular sadece bir yere kadardı. Yaşadığımız mutluluklar bize en büyük darbeyi vuranlardı, tüm duygular bedenimizi terk ettiğinde geriye sadece sonsuz bir acı kalırdı. İlk başlarda acıyı benimseyemesek bile daha sonra benliğimizin bir parçası haline gelir ciğerlerimize kadar yerleşirdi. Her nefes alışımızda bizimle olduğunu hatırlatırdı ama ne olursa olsun diğerleri gibi bizi bırakmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soğuk Yangın|Devam Edecek
AzioneGözlerinde ki soğuk grinin aksine bakışları bir şehri kül edebilecek büyüklükte ki bir yangının her tonunu taşıyordu. Ben ölümüne saniyeler kalmış bir kelebeğin umutsuzluğunu taşıyan kızdım,ölümün kasvetli siyahı tüm kalbimi esir almıştı; ona kadar...