Düşünmek, insanın delirmesine neden olabilecek kadar güçlü bir eylemdi. Kalbinden geçen düşünceleri dinleyen insanlara oldum olası özenmiştim. Bir zamanlar bende beynimi devre dışı bırakıp, kalbimle kararlarımı veriyordum. Sonrasında kalbimin yarısı babamla birlikte toprağa giderken diğer yarısı annemin çıplak elleriyle parçalara ayrılmıştı. O günden sonra beynim, kalbimin mantığını susturdu ve onun yerine karar vermeye başladı.
Kimseye ihtiyacım olmazsa güçlü olacağımı düşünüyordum, yanılmıştım. Şu an babamı aldattığı gibi beni de aldatan annemin varlığına ihtiyacım yoktu ama hâlâ güçlü değildim. Dışarıdan sanılanın aksine kalbimin etrafında buzdan şatolar yoktu tam tersi, açılması bir ittirmeye bakacak bir kapı vardı. Savunma duvarlarım oldukça güçsüz olduğu için insanlardan kaçmaya başlamıştım, korkuyordum. Yıllardır kırıkları, göğüs kafesime batan kalbimin sınırlarını biri aşacak korkusuyla yaşıyordum.
Korkmakta haklıydım çünkü şu an beni kucağında taşıyan adam, kalbimin kapılarını farkında olmasa bile aralamıştı. Devrim'e âşık değildim veya ondan hoşlanmıyordum ama ona alışmaya başlamıştım. Alışmak, âşık olmaktan çok daha kötüydü. Birine alıştığınızda, sizi bırakınca boşluğa düşer ve o boşluğun içinde kaybolurdunuz. Devrim Korel'e alışmak, sonunu görmediğiniz bir uçurumdan aşağıya kendinizi atmak gibiydi. İhtirasın her bir tonunu bünyesinde bulunduran bu adamın kokusu, bahar gelince açan çiçeklerin kokusundan bile daha güzeldi.
Devrim, arabasının ön koltuğuna oturmamı sağladıktan sonra yanımda ki koltuğa yerleşti. Açıkta kalan bacaklarımı umursamadan koltuğa iyice yayıldım. Başımın içinde birbirleriyle oynaşan bir fil sürüsü varken, mantıklı düşünemiyordum.
Devrim, bir kez olsun bana doğru bakmadan gazı kökledi. Şeklini aldığım koltukta huzursuzca kıpırdanırken, gözlerim Devrim'e doğru kaydı. Sakalları, dudaklarının etrafını özenli bir şekilde kavramıştı. Dolgun dudakları, düz bir şekilde birbirlerine kilitlemişlerdi.Gür kirpiklerinin gölgesi, vuran güneşin etkisiyle elmacık kemiklerinin üzerine düşmüşlerdi. Saçlarının tutamları, camdan giren rüzgârların etkisiyle geriye doğru yatmışlardı. Gözleri gri olsa da bakışları alevlerin rengindeydi, gözlerinde ki öfkenin sebebi ben miydim?
Arabayı ani bir şekilde durdurunca, kafam öne doğru ilerledi. Beni tutan kolları sayesinde, cama çarpmaktan kurtulmuştum. Oturduğum yere iyice sinerken, birazdan söyleyeceği cümlelerin şiddetine şimdiden alışmaya çalıştım.
Bakışlarımı kanayan eline doğru çevirdim, Yiğit'e vurması sebebiyle bir eli yara olmuştu. Elini temizlemek istesem de Yiğit'e vurması sebebiyle ona hâlâ kızgındım. Bu yüzden bakışlarımı dışarıda ki yola doğru çevirdim. Devrim, direksiyona şiddetli bir şekilde yumruk atınca bu eylemimde başarısızlıkla sonuçlandı.
''Ne yapmaya çalışıyorsun?''diye sordum düz bir sesle. Dudakları alaycı bir şekilde yukarıya doğru kıvrılırken, gözleri bacaklarımı esir almıştı. Sert bir şekilde yutkunduktan sonra, bakışları yüzüme odaklandı.
''Asıl sen ne yapmaya çalışıyorsun? Siktiğimin evinden kaçıyorsun bir de üstünü soluğu sevgilinin altında alıyorsun.''dedi bana küçümser bir şekilde bakarken. Söylediği cümleler her zaman ki gibi kırıcıydı, sahi neden kırılıyordum ki ben?
Daha önce hakkımda sürüsüyle laf edilmişti, hiç kimseyi umursamamıştım. Yiğit'ten hamile kalıp bebeği aldırdığımı bile söyleyenler olmuştu, onlara bile gülmekle yetinmiştim. Devrim, bana onlardan daha az kalp kırıcı şeyler söylüyordu. Tüm bunlara rağmen en ufak bir cümlesinde, ciğerlerime bir engel konulmuş gibi nefes almam zorlaşıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soğuk Yangın|Devam Edecek
ActionGözlerinde ki soğuk grinin aksine bakışları bir şehri kül edebilecek büyüklükte ki bir yangının her tonunu taşıyordu. Ben ölümüne saniyeler kalmış bir kelebeğin umutsuzluğunu taşıyan kızdım,ölümün kasvetli siyahı tüm kalbimi esir almıştı; ona kadar...