En uzun bölüm oldu arkadaşlar :)) İyi okumalar...
~~~~~
Şarkı çalmaya devam ediyor. Insanlar dans ederken müzik kesiliyor ve Ulaçlar bir türlü çıkaramadığım tanıdık bir melodiyle şarkılarını seslendirmeye başlıyorlar. Berk ara ara 'Ahh' diye bağırarak sayamadığım bilmem kaçıncı meyve suyunu içmeye devam ediyor. Pür dikkat sahneye bakıyorum. Onu izliyorum. Içimde bir şeyler kopuyor. Canım acıyınca yüzümü buruşturuyorum.
"Bu nasıl bir duygu? " diye mırıldanıyorum. "Nasıl bu kadar hoş ama bir o kadar acı verici olabiliyor?" Kendimi iyi hissetmiyorum. Kafam her yerde sanki. Tekrar ona bakacakken birisi koluma çarpıyor ve dikkatim dağılıyor.
İnsanlar şarkıya eşlik ederken çenemi avcuma bastırarak masada öne doğru geldim. Dikkatimi ondan başka bir yere çekmeye çalışmalıydım. Bakışlarımı ondan kaçırarak gözlerimi kapadım. O anda aklıma babamın hastanede önüme eğildiği an geldi.Buruk bir şekilde gülümsedim. Kendimi daha kötü hissettim. Ama düşünmeye devam ettim. Sonuçta bugün sıkıntılarımızı bir parça olsun akıtma günü ilan edilmişti, en azından ben ve Berk için öyleydi.
O anı tekrar tekrar düşündüm. Babam önümde eğiliyor, gözleri kızarmış. Gözlerimin dolduğunu hissediyorum.
"Özledim baba." diyerek göz yaşlarımın akmaması için gözlerimi daha sıkı yumuyorum. Babamla en son ne zaman birlikte gerçek mânâda sohbet edip güldüğümüzü hatırlamaya çalışıyorum. Ortaokul mezuniyeti mi? Hayır. Daha eskilerden bir şeyler. Küçüklüğümle ilgili pek bir şey hatırlamıyorum. Ilkokula başlarken ağlayıp ağlamadığımı anımsamıyorum. Ama sonra gittikçe hissizleşen bazı tavırlarımı hatırlıyorum. Başka? Omuzlarımı silkiyorum. '8-9 yaşımda olmalı.' diye geçiriyorum içimden. Bu sırada gözümün önünde başka bir kare beliriyor. Çok tanıdık ve bizim resmimize benzer bir kare. Saçları iki yandan bağlı bir kız çocuğu ve arkası dönük, kızın önünde eğilmiş ayakkabılarını bağlayan bir adam. Göz kapaklarım aralanıyor fakat o yabancıları görmeye devam ediyorum. Rahatsız olarak kafamı sallıyorum ve gözlerimi açıyorum. Kulaklarıma sesler dolmaya başlıyor.
Çok fazla
Boğulmaktan son anda kurtulan bir insan gibi nefes nefeseyim. Şarkının bitmiş olduğunu fark ederek şaşkınca Berk'e döndüm. Oflamaya devam ediyordu.
"Ben biraz hava alacağım. " Dalgın bir şekilde kafasını salladı. Çantamı içeride bırakarak kendimi dışarı attım. Temiz havayı içime çekerek ferahlamaya çalıştım.
Dışarı çok kalabalık değildi. Etrafta pek bir şey yoktu. Birkaç ağaç, bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar insan, arabalar vs. Aslında burası gerçek anlamda bir bar olmadığı için içerisi bunaltıcı değildi. Sadece biraz, tamam bayağı bir ter kokuyordu. Yine de dışarı bana ormanlık bir alan kadar ferah gelmişti. Ama kendimi iyi hissedemiyordum. Etrafa bakındım. İleride yüksekteki düzlüğü fark ederek oraya doğru ilerledim. Hemen oturup kafamı ellerimin arasına gömdüm.
"Neyim var benim?" Derin bir nefes çektim içime. Gözlerimi kapattığım an o kareyi görüyordum.
"İstemiyorum." diye mırıldandım. "Yabancı insanları görmekten bıktım!" Rüyalarımda zaten yeterince görüyordum. Hayallerime de girmeleri dayanılmaz oluyordu.
"Su? " Sanki tüm uzuvlarım onu sesini duymayı, onu görmeyi arzuluyormuş gibi ani bir refleksle hareket etti. Hayır, yanlış anlaşılma olmasın. Benim elimde değil. Gözlerim açılınca onu gördüm. Ulaç'ı. Hiç düşünmeden elindeki su şişesine uzandım ve ağzıma diktim. İçim alevlenmeye başlamıştı ve bunu söndürmem gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AN ve AN
Teen FictionAslında her şey o gün başlamıştı. Ben ve O, Biz... Biz birer mucizeydik. Aşk mı? Yanılıyorsunuz. Bizimkisi aşk değil, kendimize olan inancımızdı. Biz birbirimize inanmıştık. ~~~~~~~~~~~~~~~~~~ Gidiyorum sevgilim. Ama unutma ne kadar uzağa gitsemde h...