Güzel. Demek Harry Styles beni gruba almaktan çekinmez. Peki ben yapabilir miyim? Sadece o pislik herifin bana bakarkenki utancını görmek için değer mi? Seni gördüğü yerde fare gibi kaçmasını izlemeye değer mi? Benim istediğim 'kötü kız' dan çok uzak 3 kötü adamın yanında nerede olduğunu bilmeden savrulmaya değer mi baban için?
"Pekala. Ben ayak uydururum.Madem aradığımdan fazlasısınız.Benim için sorun yok"
Alaylı alaylı güldü. Aynı O kumral sakallı çocuk gibi. Neydi adı? Lee miydi neydi. Bunda alay edilecek ne vardı ki? Elbisemden dolayı mıydı? Yani tamam beyaz bir elbiseydi en azından puantiyeliyi giymemiştim. Ah herneyse.Bana böyle davranılmasından ve sanki başaramayacakmışım gibi bakılmasından nefret ederdim. Bende onun o koyu yeşil gözlerine baktım sertçe. Kime kafa tutuyordum ki hadi ama?
"Buna ayak uydururum diyemezsin.Seni öylece 9 senedir tanıdığım arkadaşlarımın arasına elbette almayacağım. Ayak uydurmak demek uyum sağlamayı denemek demektir. Senin deneme-yanılma yöntemiyle bunu denemeye zamanın yok. Bunun senin yaşamının tek parçası olması gerekir. Silah kullanmayı bilmelisin. Kendini savunmayı bilmelisin. Sen bir çizik aldıysan eğer ona bin çizik atmayı ve bunu sadece dakikalar içinde yapmayı öğrenmelisin. En önemlisi bunu yaptıktan sonra o içinde oluşan şehveti hissetmelisin. O senin ödülündür."
Şehvet mi? birini yaraladıktan sonra gelen duyguya nasıl şehvet diyebilirdi ki? Suçluluk değil miydi? 'Ya onunda bir ailesi varsa' düşüncesiyle kahrolmak değil miydi bu his?
-
"Cox Styles'ı Davis Wilson'a satan adamın adını bulduk. Komiser Gilbert. Tekrar ediyorum. Anne Cox Styles'ı Davis Wilson'ın evine kadar getirip ona satan adamın ismini bulduk. 'Bryan Greenwich.' Komiser Gilbert. Tekrar ediyorum. 'Bryan Greenwich' 9 yaşında bir kızı var. Annesi kızı doğurduktan bir kaç hafta sonra gitmiş. Şikago'da yaşıyorlar Sabıka kaydı görünmüyor. Ekipleri yollayacağım ama Des Styles'la uğraşamayacağımızı sizde biliyorsunuz. Çoktan onları alıp götürmüştür.Helikopterlere baktıracağım komiser Gilbert. Merkeze haber vereceğim."
Greenwich. Bu soyadını duyduğumda tam 9 sene öncesine gitmiştim.Aradığım onun babasıydı. Soyadı benzerliği falan değildi. Polisler onun 9 yaşında bir kızı olduğunu söylemişti.Aklımda canlanan tek şey,yeniden intikam almak için iliklerime kadar duyduğum şehvetti.
-
"Ne düşündüğünü biliyorum. Ben masum insanlara dokunmam." Bu çocuk.Çocuk? Adam.Yani ah tanrı aşkına kaç yaşındaydı ki? 25 değildi ama 20 de değildi. Sesi erkeksi geliyordu artık ergenliğini tamamladığı kesindi ama orta yaşa yakın da değildi. Kafamı salladım. Büyük bir gürültü ile sarışın ve sanırım Lee diye hatırladığım çocuk Pub'ın kapısını yıkarak geldi. Gözlerinle beni arayıp kolumdan sinirli bir şekilde tuttu. Harry ayağa kalkmıştı. Elindeki kocaman buzlu bira bardağını yere doğru bırakmıştı.Büyük bir şangırtı ile bacaklarıma doğru tuz buz olan bardağın camlarından biri bana batmıştı. Kolumu çok sıkıyordu ve canım acıdığından gözlerimi kapatmış, sadece 'agh' diye bağırabilmiştim.
"Bırak onu Liam kendine gel." Hala sakin konuşuyordu. Bağırmıyordu veya bir kaç kelime fazla konuşayım ne olur diye düşünmüyordu.Liam kolumu kan alırken taktıkları turnike gibi sıkarken ben onu ittirmeye çalışmıştım ama yapılıydı ve tüy kadar bir etkim bile olamamıştı.
"Harry! Kendine gel.Bunu mu alacaksın? Şu cılız vücüduna ve cılız bileklere bak! Bu yanımızda ayak bağından başka hiçbirşey olmayacak! Bunu nasıl olur da göremezsin ve beni çileden çıkartırsın?! Bunun bir sik yapacağı yok! Vücudunun bir silah taşıyamayacağından emin-"
Harry diğer kolumdan tutup beni kendine doğru çektiğinde bulanık olarak bacağımdan kan aktığını görmüştüm. Adi bira kokusu,puro yada sigara kokusundan çok daha farklı bir kokudaydım şuan. Parfüm gibiydi ama değildi de. Yoğundu ama ağır değildi.Kafamı kaldırıp baktığımda yemyeşil gözleri 4-5 saniyeliğine benim kahverengi gözlerimle buluşmuştu.
"Birdaha kararlarımı yargılama. Kimi istersem o,burada benimle olur.Şimdi evine git Liam.Niall.Götür onu." Liam'ı neyin delirttiğini şimdi anlamıştım. Sakin konuşuyordu. Birine eğer bağırırsanız karşılık olarak bağırmasını isterdiniz ki karşılıklı sinirlerinizi atabilesiniz. Ama karşınızdaki eğer bu bağırışınıza sakin olarak cevap verirse bu sizi çileden çıkartır. Ona da aynısını yapmıştı işte. Sandalyeyi devirip kapıdan acele ve küfürle çıktığında kolumdaki acının daha keskin olduğunu anlamıştım.
Yere doğru eğilip Liam'ın birasından kalan buzu bana uzattı. Ne kadar büyük elleri vardı gerçekten. Buzu parmak ucunla tutuyordu.
"Orospu çocuğu güçlüdür.Moraracak.Al"
Kafa salladım ve elbisemin kolunu hafifçe sıyırıp buzu kızarık yere sürmeye başladım. Dudağımı ısırıyordum. Bu seferde bacağıma saplanan camın acısını duymaya başlamıştım. Sanki beni duymuş yada ne dediğimi anlamış gibi sandalyesini geri itip yere eğildi ve parmaklarınla bacağımı tuttu. Garip hissettirmişti. Camı tutup çektiğinde bağıracaktım ama tuttum kendimi. Eminim bu çocuk bundan daha büyük yaralar almıştı ve ben eğer buna bağırırsam onların yanında olamaycağımı kanıtlamış olurdum. Kanayan yere saçındaki bandanayı çıkarıp bağladı. Saçları dağılmıştı. Yumuşak duruyordu buradan. Kocaman ellerinle saçlarını geriye doğru yatıştırdı.
"Şimdi daha iyi olur." Dedi dudaklarını öne doğru uzatarak. Herşeyi dikkatlice yapıyordu öylesine değil. Bakışları..garipti. Kötü biri gibi değildi biliyor musunuz? Garip bir adamdı. Birşeyler yaşadığı öyle belliydi ki. Ağırlaşmıştı. Yutkunuşuna çarpmıştı gözüm. İlk önce pembe pütürlü dilini dudaklarında gezdiriyor,dudaklarını nemlendiriyor,sonra geri kalanını yutkunarak tükürüğünün ve bira tadının boğazından geçmesine izin veriyordu.
"Teşekkür ederim" yüzüme bakıp önemli değil demek yerine bana anlamsız bir bakış savurmuştu. Eh tabii,fazladan konuşmayacaktı. Saat iki yi geçiyordu. Ayağa kalktı hiçbirşey demeden. İçkileri ödemek için garsona baktığımda kafa salladı bana hayır dermiş gibi. Zaten umrunda olduğunu da zannetmiyordum. Bende ayağa kalktım o kalkınca.
"Hangi okuldasın?" yüzüme bakmadan boğuk sesini daha da çatallı hale getirerek söylemişti.Üzerindeki mavi gömleğine biraz kan bulaşmıştı. Kaldırıma kadar yürümüş orada durmuştu. Yine hafifçe vücuduma bakıp yüzünü öyle benim yüzüme çevirmişti.Bakışlarını da.
"Ardsley'deyim" Belli belirsiz kafasını salladı.
"Yarın seni ordan alırım,okuldan altı da mı çıkıyorsun?"
"Evet. Altı buçuk gibi seni çıkışta beklerim"
Yine dediğimi onaylamadan ve cevap vermeden dudağını hafif kıvırdı. Bu soyadımı söylediğimde verdiği gülüşe çok benziyordu.
"Artık evine git." birazdan taksi geçerdi umarım. Beni evime bırakma gibi bir niyeti olmadığını bana apaçık bir şekilde belli ettiğinde bende onun gibi kelimeleri kullanmak yerine kafamı salladım.
"Yarın görüşürüz" dedim ondan da bir cevap beklermişçesine.
"Silah tutmak"
Ne? Kaşımı kaldırıp ona döndüm ama o arkasını dönmüş yürüyordu. İyide-
"Bunu google'dan biraz araştır,bebeğim" Arkası dönükken sokakta sesini biraz yükselterek cümlesini bitirmişti. Önden görmemiştim ama sırıttığına emindim..Hadi ama,bebeğim mi?
---
Arkadaaşlaaar! Dün ilk bölümü yayınladım ve açıkçası vote ve yorumlarınız için teşekkür ederim çünkü ilk bölüme göre iyiydi. Bunlar geçiş bölümleri acııccık sıkıcı oluyor ama diğer bölümden itibaren sökülücek hiç merak etmeyin. Hatta 3.bölüm- neyse spoiler vermiyim kjfe ilk bölümlerden olayı anlatmak istemedim profesyonelliğini bozmamak için genelde kitaplarda da öyledir ya,biliyosunuz. Neyse eleştirilerinize sonuna kadar açığım yorum yapın vote verin çünkü insan gördükçe öyle mutlu oluyorkiii xx. Umarım beğenmişsinizdir 2.bölümü de ^^ xx
Ha bu aradaa edit veriyim: Hikaye içinde koyu kesit yerler Harry'mizin çocukluk anıları x
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lustfulness (Şehvet)
FanfictionBakışları öylesine değildi. Öyle zeki bir adamdı ki, kelimeleri seçmek yerine bana anlatmak istediği şeyi gözlerinle yapıyordu. Bakışları öylesine anlamlıydı ki. Uzun süre o yeşil gözlere baktığınızda onunla içten içe konuşuyormuş gibi hissederdiniz...