Evden çıkmamıştım babam gittiğinden beri,yani aslına bakarsanız kendimi o eve attığım günden beri dışarıya market ihtiyaçları dışında çıkmıyordum. Louis ile kalıyorduk zaten,bana yardımcı oluyordu. Nasıl mı hissediyorum? Önemli olan kısım burası değil mi zaten?
Boşluk geçmedi,büyüdü. Acım geçmedi,bastırıldı. Nefretim büyüdü,gömdüm. Mutlu değildim,yine de eksik bir şeyler vardı içimde işte. Eksiklik babamın eksikliğiydi,Harry'nin eksikliğiydi,belki de annemin. İyi yanına bakılırsa; Louis vardı. En azından o vardı. Arkadaşım olmasa bile konuşabileceğim,kahvaltımı etmediğimde bana bağırıp zorla yediren biri vardı.
"Heaven,babanın mezarını araştırıyorum demiştim ya.Buldum,gitmek istersen eğer-"
"Gidelim.Yakında mı?"
Kafa salladı. Harry bağırıp çağırıp gittiğinden beri düşünüyordum mezarının nerede olduğunu,iyi; en azından çöpe falan atmamıştı. Ya da onu parçalara falan ayırıp bir nehire salmamıştı. Açıkçası merak ettiğim kendi babasına yapabilecek olup olmadığıydı. Kendi babasını öldürmesi için çok şansı olmuştu. O adamla iki ya da üç kez karşılaşmıştık ama o 'İntikam' diye tutturup onu öldürmemişti. Belki de o da kendi babasına kıyamıyordu. Tıpkı benim kıyamadığım gibi.
Siyah taytımın çıkışan ipliğinle oynadım,sessizliği bozan yine o oldu.
"Heaven. Hiç bir şey yapmıyorsun,bir şeylerle uğraşmıyorsun. Bu şekilde eve tıkılı kalmakla olmaz.Beraber yürüyüşe çıkalım olur mu?Sonra da mezara gideriz. Biraz yağmurlu ama olsun,toprak kokuyordur dışarısı. Ne güzel işte. Giyinip gel hadi,bende çantama bir iki eşya atmıştım.Onlarda kirlendi. Hem geri kalanını alırız burada seninle kalacağım demiştim,yanlız bırakmam."
"Olur,evde kaldıkça düşünüyorum ve istemsizce içim acıyor. Onu görmek istemiyorum,lütfen yürüyüş yolunda yürüyelim,Hills ormanına gidebiliriz.Olmaz mı?"
"Elbette olur.Ayrıca görsende eminim bir şey diyemez,bu kadar yüzsüz bir adam değildir."
Pembe yağmurluğumu üzerime geçirip gri eşofmanımı altıma çektim. Air Max'lerimi de giydiğimde tamamen hazırdım. Bir yanım onu deli gibi görmek isterken bir yanım istemiyordu. Bir yanım ona sarılıp bağıra bağıra ağlayıp 'neden' demek istiyordu. Bir yanımsa onu tamamen unutmamı söylüyordu. Louis'nin ince sesi ile kendime gelip saçlarımı yeniden topladım.
"Her şey güzel olacak,inan bana. Yüzünü asma ve yağmurlu havanın tadını çıkar güzelim."
"Güzelim.."
Alaylı bir şekilde tekrarladığımda onun dudak hareketleri tamamen aklımda canlanmıştı. Bana sürekli güzelim derdi,kocaman eliyle belimi kavrardı. Evet o kötü bir adamdı,sertti,otoriterdi ama gerektiği zaman beni güldürmesini biliyordu. Onu çekici yapanda o mistik havalarıydı zaten,sert oluşuydu.
"Heaven,bence gidelim ev sana iyi gelmiyor. Ciddiyim,kaldır poponu."
"Anahtarı aldın mı?"
"Evet cebimde. Çıkabiliriz."
Kapıyı hafifçe çekip derin bir soluk aldım. Merdivenlerden inerken kendi kendime bugünümün mükemmel geçeceği hakkında konuşuyordum.Evet Heaven her şey mükemmel olacak,hayatının önemli bir anındasın. Harry'i umursamıyorsun.Baban gitmiş olabilir ama en azından senin hakında ne düşündüğünü biliyorsun. Seni sevdiğini biliyorsun. Her şey güzel olacak,dışarı çıkacaksın ve derin bir nefes alıp Louis ile beraber kahkaha dolu yürüyüş yap-
"Heaven."
Sesin geldiği yere kafamı çevirdiğimde gözlerimi kapatmak istedim,ciğerlerimde ki nefesimi vermemek için direndim. Koşarak eve geri gidip yorganın altına girmek istedim. Tam her şeyin güzel gideceğini söylerken nereden geldin karşıma?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lustfulness (Şehvet)
Fiksi PenggemarBakışları öylesine değildi. Öyle zeki bir adamdı ki, kelimeleri seçmek yerine bana anlatmak istediği şeyi gözlerinle yapıyordu. Bakışları öylesine anlamlıydı ki. Uzun süre o yeşil gözlere baktığınızda onunla içten içe konuşuyormuş gibi hissederdiniz...