"Heaven! Kızım onları 'kırılacaklar' kutusuna koyacağız.""Tamam öyle yapacaktım ama yerini bulamadım."
Harry gözlerinle merdivenin yanını işaret ettiğinde annemle ikimiz gülmeye başladık. Evde o da dahil herkes bir şeyler sarıyordu. 4 gündür bununla uğraşıyorduk, evde ki herkes hatta okulunu kıran küçük Peter bile eşyaları sarıyordu. Asıl eşyalar; Koltuk takımları, yemek masası, giysilerin bir kısmı, yataklar, çekmeceler, dolaplar gitmişti. Giden eşyaları karşılayıp eve taşıyanlar da beni kırmayan Niall Liam ve her ne kadar Liam'ın bizimle tanıştırması için hala utandığı September eşyaları şuanlık eve yerleştirmişlerdi.
Gerçekten benim için çok fazla fedakarlık yapan bir ailem vardı. Artık ait olduğum bir ailem ve bunun için nasıl heyecanlandığımı tahmin bile edemezdiniz. Harry ile, ailemle beraber düzenli güzel bir hayatım olacaktı. Bundan daha iyisi, sadece Harry'nin arada delirip dengesizlik yapmaması olurdu herhalde ki buna da yakında bir son vereceğini biliyordum.
"Anne, bizim evimize yakın olduğunu nereden biliyordun alırken? Sonuçta New York büyük bir yer ve-"
Annem ve Harry'nin bakışları kesiştiğinde kıkırdadım.
"Öyle bakma, haberim yoktu sadece bana nerede oturduğumuzu sordu."
Boğuk ses tonunla beni yanıtladığında artık son kalan tabakların da neredeyse bitmiş olduğunu gördüm.
Ev bomboştu, dün beraber otelde kalmıştık mecburen yataklarımız gittiği için. Peter'ı özel okula kaydettirmişlerdi, bu pazartesi başlayacaktı. Tom'da çalıştığı özel şirketin Manhattan'da ki şubesinde devam edecekti. Üstüne üstlük Paris de aldığı ücretin daha fazlasını alacaktı. Yani aslında herkes için daha güzel olmuştu bu durum. Tom gerçekten kültürlü,ahlaklı mükemmel bir insandı. Annemle tam olarak birbirleri için yaratılmışlardı ve onları izlerken gülümsemeden edemiyordum. Çok güzel bir evlilikleri vardı.
"Tom, Peter'ın okul dolabındaki eşyalarını da aldın değil mi tatlım?"
"Her şey tamam,endişelenme Rose. Bibloları da gazeteledikten sonra bir şey kalmayacak. Kırılacakları yanımıza aldığımız iyi oldu. İyi fikirdi Harry."
Harryden ses gelmediğinde kaldırıp kafamı ona baktığımda telefonuna kitlenmiş, kaşlarını çatmış bir şey okuyor gibiydi. Yanına gidip bileğine parmaklarımı yerleştirdim.
"Harry?"
Bir anda sıçrayıp telefonu cebine sokuşturdu. Gözlerimle ona 'ne oldu' diye sormuştum ama o ise sadece gözlerini sıkı sıkıya kırptı, 'Bir şey yok' demek istercesine. Olduğunu biliyordum, biri birşey demişti ya da yapmıştı. Sıkıntıyla nefesimi verdim. Bana yansıtmamak için içine atıyordu ama bu sefer yine bana patlıyordu. O yüzden bana söylesin, anlatsın istiyordum. Elini kavrayıp merdivenin başlangıcına çekiştirdim onu.
"Yapma, bırak Heaven ben çocuk değilim çekiştirme."
"Ne oldu, yine neye kilitlendin öyle?"
"Bir şey yok."
"Var, Harry anlıyorum artık yanında ne kadar uzun zaman geçirdiğimi biliyorsun değil mi?"
"Des, bir şey yollamış. Ne diyor anlamıyorum. Onun suyu gittikçe kaynadı, yakında buharlaşacak. Oraya döndüğümde işini bitireceğim. Beklememin anlamı kalmadı."
"Ne demiş peki?"
Tırnaklarımı dudaklarıma götürdüm. Kötü bir şey olsun istemiyordum,artık şu orospu herifin canını alsın, geriye başka bir kötülük kalmasın istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lustfulness (Şehvet)
FanfictionBakışları öylesine değildi. Öyle zeki bir adamdı ki, kelimeleri seçmek yerine bana anlatmak istediği şeyi gözlerinle yapıyordu. Bakışları öylesine anlamlıydı ki. Uzun süre o yeşil gözlere baktığınızda onunla içten içe konuşuyormuş gibi hissederdiniz...