Saat sabah dokuza geldiğini Harry'nin öksürüklerini ve inildemelerini duyarak öğrenmiştim.
Oturduğum yerde uyuyakalmıştım,halbu ki beşe kadar yanında hiç uyumadan ateşini kontrol ederek idare etmiştim fakat uykusuzluk dayanamadığım tek şey olduğundan beni zorlamıştı demek ki. Dudaklarımı alnına götürdüğümde normal sıcaklıktıkta olduğunu gördüm. Neyse ki sonunda düşmüştü.
Saçlarımı bileğimde ki toka ile saçma bir topuz yaptıktan sonra buzdolabına doğru adımlarımı hızlandırdım. Hastayken hep içimde büyük bir yangın olduğunu söylerim babama. O da her defasında su getirirdi. Ben hep portakal suyu isterdim ama o umursamazdı. Buruk bir gülümseme ile dolabın altında gördüğüm üç portakalı ikiye böldüm, teker teker sıkmak için.
Kocaman bir bardak ettiğinde portakal suyunun üzerinden yaramazlık yaparak yudumladım.Bardağı sağa-sola yapmamaya özen göstererek onun odasına kadar taşıdım ve komodinine koydum.
"Harry,uyan artık. İlaç vaktin geldi.Antibiyotiksiz yapamazsın."
Rüya görüyordu sanırım. Hafifçe gülümsedi, dudaklarını öne doğru uzattı. Öpüşüyor gibi. Tanrım rüyasında kimle öpüşüyordu? Ağzımın içindeki yanak etlerimi kemirirken onu biraz daha sıkı dürtmeye başladım.
"Harry."
Birden doğrulduğunda göz göze geldik. Kaşlarımı kaldırdım, o ise dün gece olduğu gibi sadece ismimi yeniden seslendirmeyi seçmişti.
"Heaven?"
Popomu yanındaki boşluğa sığdırmayı denedim, az çok sığdığıma kanaat getirdikten sonra yüzüne baktım.
"Nasıl hissediyorsun?"
Anlamsızca yüzüme bakıyordu. Muhtemelen yeni uyandığındandı ve ilaçlarının hepsi neredeyse bin miligram olduğu için ağır da gelmişti. Ağır ağır kafa salladı.
"İyiyim,iyiyim. Sen hiç uyumadın mı?"
Omuz silktim.
"Kestirdim biraz,boşver"
Elini alnına koydu, huzursuz görünüyordu.Birşey olduğu belliydi. Derin bir nefes aldıktan sonra yüzüne baktım.
"Birşey mi oldu?
"Sevmiyorum." Kısa cevaplar vermekte üstüne yoktu evet bunu biliyoruz. Biraz daha açıklasa ve kendine tüm şu soruları sormasa eksik kalacaktı sanki.
"Neyi?"
"İşlerim var,yapılması gereken planlarım var ve şuan hepsinden geri kalıyorum. Liam,Niall ben olmadan aval aval dolanırlar. Herşeyi kontrolde tutan benim,Heaven. Bugün gitmem gerek."
Evet bu konuşmadan sonra bende sizin yerinizde olsam bende Harry'i neredeyse 10'u aşkın ülkede,bir çok şehirde holdingler zinciri kurmuş bir adam, Niall ve Liam'ı da genel müdürleri zannederdim. Oysa ki tek yaptıkları biryerde buluşup içmek veya konuşmaktı.
"Kalkarsan-"
"Evet,kalkarsam daha kötüsü olur gibi şeyler zırvalayacaksın,Heaven. Gitmem gerek diyorsam gitmem gerek"
Bir kere de sözümü kesmese keşke.
"Harry ateşin 39 dereceye geldiğinde yanında olmazsam bir yerlerde bayılıp havale geçirirsin"
Güldü ve yine kesik kesik öksürüklerine devam etti.
"Henüz ölmeyeceğim Heaven,merak etme."
Neden önemsiyordum ki? Yani o kendini bu kadar önemsemezken ben neden onu önemseyecektim. Tüm gece yanında kalmıştım,uyumamıştım ve. Tanrı aşkına ne bekliyordum? Bana ödül vereceğini mi? Bencildi. Karşılık beklemiştim fakat vermeyeceğini anladığımda hiçbir şey demedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lustfulness (Şehvet)
FanfictionBakışları öylesine değildi. Öyle zeki bir adamdı ki, kelimeleri seçmek yerine bana anlatmak istediği şeyi gözlerinle yapıyordu. Bakışları öylesine anlamlıydı ki. Uzun süre o yeşil gözlere baktığınızda onunla içten içe konuşuyormuş gibi hissederdiniz...