Kapının gıcırtısını duyduğum an yerimden fırladım. Uykusuzluktan gözlerim acıyordu,ne zaman gözlerimi kapayıp açsam batma hissiyle dişlerimi sıkıyordum.
Montunu gayet yavaş tavırla yerine asıp kapıyı kilitledi. Uyumayıp,onu beklediğimi göstermek istercesine salonun ışığını açtım.
"Neredeydin?"
Işıktan gözlerini hafif kısmıştı,uyumadığımı beklemediğini gösteren bir yüz ifadesinle gözlerime baktı.
"Neden yatmadın?"
"Harry sana bir soru soruyorum,neden cevap vermiyorsun?"
Gözlerime boş boş bakıyordu,bunu yapmasından nefret ediyordum. Sanki her an bir kıyamet kopacakmışta bundan haberi varmış gibi davranıyordu. Saç diplerime kadar elektrikleniyordum sinirden.
"Heaven,sana hesap vermeyeceğimi kaç kere daha söylemem gerekiyor? Anladığını umuyordum."
"Anlamıyorum,tamam mı? Seni merak ediyorum,gece gelmiyorsun seni bekliyorum,ne için? Bu muamele için mi? Bana böyle davranman için mi Ha-"
Bir anda üzerime gelip beni duvarla kendi arasına aldı. Parmakları boğazımın etrafında birleştirdiğinde yüz ifadesi kesinlikle görülmeye değerdi.
Bitmiş gibiydi,sanki her şeyin sonuna gelmişiz gibi. Gözleri ıslaktı,bu her halinden belli oluyordu,yaşarmıştı. Elleri toprak kokuyordu,annesinin yanına gittiği barizdi.
"Sus,Heaven çeneni kapat. Kaldıramıyorum tanrı aşkına sus!"
Dişlerini sıkıp tısladığında yüzüne baktım bende,bir tutam kıvırcığı önüne gelip gözlerine gölge yapıyordu. Yutkundum,karşı çıkamıyordum. Biliyordum ki; istediğine gayet ileri gidebilirdi. Bu benim canımı acıtırdı, ona olan hislerimi zedelerdi.
Parmaklarını boğazımdan çektiğinde yatağına doğru gidecekken durdu. Koridorun başında ben,sonunda o vardı.
"Kaçacak mısın? He? Gidecek misin yine?"
Sustu,durdu. Ne yapıyorsa ona devam etti. Sessizlik kulaklarıma artık gürültü gibi geldiğinde sesimi yükselttim.
"Sustukça ne oluyor? Ne bir cevap alabiliyorum,ne de sana yardımcı olabiliyorum. Annene gitmen elbette ki güzel ama Harry,ona anlatıp rahatlıyorsan benden de bir cevap alabilirsin. Seninle karşılıklı ne zaman konuştuk biz? Ne zaman bana bir şeyini anlattın sen?"
"Sana derdimi anlatamam,Heaven anlamıyorsun değil mi?"
Önünü dönüp bir kaç adımda dibimde bitti,iki elini çeneme yerleştirip kendine bakmamı sağladı. Hareketleri sertti,yumuşak değildi.
"Anlamıyorum,anlat. Anlat ki bende anlayayım he?"
"Sen demiyor musun lan bana her zaman ben senin yanındayken küçük çocuk gibiyim,sana sığınıyorum küçük kızlar nasıl babalarına sığınırsa ben de senden destek alıyorum demiyor musun? Sen beni güçlü görüyorsun,bana güveniyorsun çünkü babalar güçlüdür Heaven. Sen sırtını bana dayıyorsun,sen bir şeyler ters gittiğinde kendini rahatlatmak için göğsüme giriyorsun. Sanki ben tüm kötülüklerle savaşıyor gibiyim gözünde. Ben sana dertlerimi anlatırsam benim ne gücüm kalacak ki ulan gözünde? He? Söylesene Heaven! Güçlü kalmak zorundayım ben,senin için."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lustfulness (Şehvet)
FanficBakışları öylesine değildi. Öyle zeki bir adamdı ki, kelimeleri seçmek yerine bana anlatmak istediği şeyi gözlerinle yapıyordu. Bakışları öylesine anlamlıydı ki. Uzun süre o yeşil gözlere baktığınızda onunla içten içe konuşuyormuş gibi hissederdiniz...