Dediklerini sonuna kadar dinlemiştim,yüzüne baktım. Yumuşamam lazımdı değil mi? Evet,ailesini kaybetmişti. Babası annesine tecavüz ettirmişti,harry bunu duymuştu ama ben annemi görmemiştim,o en azından koklayabilmişti,o sarılıp 'Anneciğim seni seviyorum' diyebilmişti, onun sesinden masallar dinlemişti,düşüp eve ağlayarak geldiğinde annesi kanayan dizini öpüp 'geçti' demişti. Ben bunların hiçbirini yaşayamadım,benim ailem yoktu. Babam vardı,ta ki yarım saate kadar.
O,sırf onun babası kötülük yaptı diye,benim babamı da bu pis,vahşi planına dahil etti diye öldürmüştü. Yüzüne baktıkça tiksiniyordum.
Göz yaşlarım az önce tepemde çakışan şimşeklerden düşen bir iki yağmur damlasıyla karıştığında kafamı iki yana salladım.
"Senden nefret ediyorum,sen.. senin gözünü intikamdan başka hiç bir şey görmüyor. Hayatını bile yaşayamıyorsun,kalbin falan yok senin! Kalbi olan bir insan,18 yaşındaki bir kızın babasınla vedalaşmasına bile izin vermeden.."
devam edemeden hızlı hızlı yürüdüm,sesi hala kesik geliyordu.. Erkekler ağlamaz diye bilirdim ama onu iki kez ağlarken görmüştüm.
"Et,senin nefret etmen benim dünyamdaki bir şeyi değiştirmez."
Arkamdan bağırdığında,sesi tüm depo ve çevresinde yayılmıştı. Uzun otlukları geçerken,babamın orda kaldığını hatırladım. Eve gidecektim,eşyalarına bakacaktım. Evde kalacaktım artık,Harry'nin yanında asla kalamazdım ki.
Yürümek istiyordum sadece,ayaklarım acıyana kadar,göz yaşlarım kuruyana kadar soğuk havada ve yağmurun altında yürümek istiyordum. Acımı dondururdu belki soğuk,boşlukta hissediyordum çünkü.
Babamla konuşmamak,küs olmak farklıydı,ama onun gittiğini bilmek daha da üzüyordu beni. Onun artık bu dünyada var olmadığını bilmek,barışma ihtimalimizin olmadığını bilmek daha da parçalıyordu.
Kalbim bölük pörçük parçalara ayrılmıştı zaten,Harry bunları tamamlar diye düşünürken o; tüm kırık parçaların üzerinde zıplayıp daha da kırmıştı. Okula zaten gitmiyordum doğru düzgün,gitmek istemiyordum büyük ihtimalle dondurmak zorunda kalacaktım. Param da yoktu ki,ne alacaktım nasıl geçinecektim?
Yürürken apartmanın önüne geldiğimi fark etmemiştim bile,ayaklarım otomatikman durduğunda kafamı kaldırıp kırmızı apartmana baktım. Merdivenleri yavaş yavaş çıktım,eğer şansım varsa mermerin çıkık eşiğin altında bulabilirdim anahtarı. Dizlerimin üzerine eğildiğimde dengemi bile sağlayamıyordum. Kapıya tutundum,eşiği kaldırdığımda gülümseme yayıldı yüzümde,biliyordu. O bir gün geri geleceğim umuduyla bırakmıştı bu anahtarı.
Bense onun ölümünü saniye saniye izlemiştim,ne güzel bir kız çocuğuyum değil mi?
Evi açtığımda kalbimde büyük bir acı hissettim, o kokuyordu. Babam gibi kokuyordu ev. Kapıyı kapatıp ilerledim,etrafı tamamen toplamış,eşyaların çoğunu atmıştı. Ne de olsa gidiyordu,başka bir ülkeye.
Odama geçtiğimde gözlerimden artık akmayan,ama benim zorla akıtmak için direttiğim göz yaşlarım pıtır pıtır akmaya başladı. Yaklaşık 13 yaşlarında 'baba artık büyüdüm,yeni nevresim takımı istiyorum' deyip değiştirmek için zorladığım ScoobyDoo'lu nevresim takımımı sermişti. Sanki küçük kızı hep o odadaymış gibi. Düzenli,topluydu. Bıraktığım gibi değildi.
İçeri bir kaç adım attım,elim dudaklarımdaydı. Titriyordum istemsizce. Komodinimin üstü ikimizin resimlerinle doluydu,odamı tamamen değiştirmişti. Küçük kare bir kağıt gördüğümde hızlıca ilerleyip elime aldım.
"Seni seviyorum,sen babanın yaptığı hatanın cezasını çekmeyeceksin,söz veriyorum Heaven."
Çok geçti,cezasını zaten o bara gittiğimden beri çekiyordum. Ne sike gittim ki? Babamın benden utanmasını istemiştim,ne oldu? Aptal bir karar almıştım ve ödüyordum işte. Keşke hiç bulamasaydım,geri dönseydim. Derin bir nefes aldım,incelemeye devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lustfulness (Şehvet)
Fiksi PenggemarBakışları öylesine değildi. Öyle zeki bir adamdı ki, kelimeleri seçmek yerine bana anlatmak istediği şeyi gözlerinle yapıyordu. Bakışları öylesine anlamlıydı ki. Uzun süre o yeşil gözlere baktığınızda onunla içten içe konuşuyormuş gibi hissederdiniz...