Allison ile biraz oturup konuşmuştuk. O bana yaklaşık 1 saat boyunca erkek arkadaşı Kevin ile ilgili neler yaptıklarını,nasıl tatlış olduklarından falan bahsetmişti. Beraber Lunapark'a gitmiş,dönme dolapta uzun bir öpücükten sonra Kevin ona pamuk şeker almıştı. Anlattığının özeti buydu. Bir anlığına,inandırıcı gelmesede bir anlığına Harry ile bunları yaptığımızı düşünmüştüm. Gülümsetmişti.
Bu gülümseme 'ne güzel olurdu' dan daha çok 'ölse bile bunu yapmaz' gülüşüydü. Neden onla hayal etmiş olduğumu anlamasamda,bu etkilenme olayının daha büyümemesini umuyordum. Ona aşık falan değildim,olmazdım. Olamazdım. Pekala,olmamalıydım. Bu onun etkisi altına girmekti. Gülüşünün,bakışının,dudaklarının,dokunuşlarının.. Her zerrem onu istese,gülüşüm gülüşünü istese de bunun adına etkilenmek diyecektim.
Sabah 12 gibi -bir kısmım öğlen dese de,sabah- aşırı yüksek sesle gelen 'Dızz' sesine uyandım. Büyük ihtimalle oydu.
'Kapının önüne gel,bekliyoruz. -H'
Tahminlerim bana 'Aferin kızım x' diye seslendiğine kendi kendime düşündüğüm şeye güldüm. Komodinin üzerinde bulduğum pembe kağıda bir not yazdım. Alli hala uyuyordu çünkü.
'Alli! Harold beni almaya geldi.Arkadaşım,dün biraz bahsetmiştim ya. Seni uyandırmak istemedim. Çok teşekkür ederim sende kalmama izin verdiğin için,seni seviyorum kendine iyi bak x.'
Pijamalarımı çıkarıp üstüme gelirken giydiklerimi geçirdim. Kapının önüne kadar gelmişti gerçekten. Sanki morali bozuk gibi görünüyordu. Hava çok fazla soğuk değildi ama kapüşonlu hırkasını sonuna kadar çekip,kapüşonunu takmıştı.
"Hey üşüyor musun sen?"
"Hayır üşümüyorum,arabaya bin."
Neden bu kadar soğuk duruyordu ki? Belki gözlerini devirir ve sonra çarpık gülümsemesini yapar diye kapüşonlusunu açmıştım hızlıca.
"Neden ne olacak ki açsam?"
"Sana yapma ded-" O sırada kapüşonlusu açılınca beynime hışım gibi vuran gerçekle karşılaştım. Yutkunmam o kadar derindendi ki,yemin ederim sesini o bile duymuştu. Boynundan yanaklarına doğru giden bir sürü morluklar,dudaklarında morluklar değilde,neredeyse siyahlıklar vardı. Gözlerim dolmaya başlarken hislerimin ise donmaya başladığını hissettim.
Hiç bir şey demeden,tepki vermeden yanımdan sıyrılıp arabaya doğru geçmişti. Öylece kalmış,o gitmiş olsa bile onun kaldığı yerdeki boşluğa bakakalmıştım. Göz yaşlarımı inadına akıtmamaya çalışsam da onlar aşağı doğru hareket değil,hücum ediyordu resmen.
Kalbime büyük bir ağırlık çökerken,tüm hücrelerim kıskançlıkla dolup taşmıştı. Kıskançlık mı? Sadece kıskançlık değildi. Ona kızgında değildim. Daha kötüsüydü,ona kırgındım.
O birine dokunmuştu,birine sahip olmuştu. O; yeşil gözlerini bir kadının vücudunda gezdirirken,benim tutmak için heyecanlandığım elleri,parmakları o kadının vücudunda dolaşmıştı. Nefesi,bu morlukları yapan kadının dudaklarında dolaşmıştı. Onun dudakları,başka birinin dudaklarını ıslatmıştı. O,başka bir kadını hissetmişti. Kadın ise onu hissetmişti içinde. Onun için inlemişti. Harry'nin verdiği zevkle tüm vücudu dolup taşarken yapmıştı bu mor izleri sanırım.Bunlar benim için fazlaydı. O,dün gece başka bir kadını yaşamıştı..
Kötü olduğumu anlasın istemiyordum,onun için bu kadar üzüldüğümü bilmemeliydi. Haketmiyordu. O benim ona hissetiklerimin hiç birini haketmiyordu.
Benim için önemli olduğunu düşünsün istemiyordum,çünkü ben değildim. Olmamıştım. O öylesine dudaklarımı öpmüş,öylesine beni etkilemiş dokunmuş ve bırakmıştı. Onun için sadece eğlenceydi. Bunlara anlamlar yükleyen tıpkı bir salak gibi etkilenip iç geçiren bendim. Aptallıklarım böyle devam ettiği sürece üzülen ben olacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lustfulness (Şehvet)
FanfictionBakışları öylesine değildi. Öyle zeki bir adamdı ki, kelimeleri seçmek yerine bana anlatmak istediği şeyi gözlerinle yapıyordu. Bakışları öylesine anlamlıydı ki. Uzun süre o yeşil gözlere baktığınızda onunla içten içe konuşuyormuş gibi hissederdiniz...