Sabah uyandığımda tarifsiz,saçma bir duygu vardı içimde. Boşlukta hissettiğim besbelliydi ama daha farklı,daha derin,daha yaralıyıcıydı bu duygu. Saçma bir şekilde topladığım saçlarımdaki lastiği çözüp tekrar bağladım.
İçim kendi kendine iç çektiğinde,özlemimin düne göre biraz daha bastırıldığını hissetmiştim. Böyle mi olacaktı? Haftalar,aylar,yıllar derken her geçen günün baba özlemim daha da mı bastırılacaktı? Özlemim bu şekilde geçecekse Harry'e olan kırgınlık ve nefretim nasıl geçecekti?
Telefonum kırıldığı için iletişim olanağım kalmamıştı,düşüncelerim beni boğduğunda birden ayağa fırladım,ekim ayı gelmişti soğuktu ama yine de camı açmıştım. Hava almak iyi geliyordu.
Gözlerimi kapatıp bir kaç çocuğun top oynarken attığı kahkahayı dinledim,bu soğukta annelerine ısrar edip çıkmış oldukları her hallerinden belliydi. Burunları akıyordu ve kıpkırmızıydı,anneleri kat kat giydirmişlerdi ama mutlulardı. Onlara gülümserken kapının hızlı hızlı çarptı. İrkilmiş,tüylerimin havaya kalktığını hissetmiştim.
Yavaş adımlarla yürüdüm,Harry'nin olabileceği fikri içimdeki bir kaç hissi uyandırmaya yetmişti. Yutkundum seslice,kapının deliğinden baktığımda bu kumral saçları ve mavi gözleri tanıdığımı fark ettim. Louis. O gün evden çıkıp geri dönmemişti ve şimdi de buraya mı gelmişti? Acaba babamın öldüğünden, ah pardon; öldürüldüğünden haberi yok muydu?
Kapıyı hafifçe açtım,göz göze geldiğimizde çok hafif gülümsedi.
"Heaven,geçebilir miyim?"
"Babama bakıyorsan,yok." dedim kaşlarım çatık halde.
"Babana baktığım yok,senin için geldim. Kafandaki tüm soru işaretlerini,sana teker teker açıklamak için. Bu dünya sana koca bir oyun oynuyor ve sen bunun en masum karakterisin. Kimle dans ettiğini göstermek için geldim.Geçiyim mi?"
Belkide tek istediğim buydu,Harry'nin anlattığı kısa hikayenin tamamıydı. Nedeniydi,nasılıydı. Geçmesine izin verdim,dudağımı ısırdım. Gözlerim yeniden dolmuştu. Her şey,herkes babamı hatırlatıyor gibiydi.
"Heaven,sarılmak ister misin?"
Göz yaşlarım kendiliğinden yanaklarıma düştüğünde kafa salladım ama zavallı,acınılası ve sadece bir kucakta ağlamak istediğim her halimden belli oluyordu. Bir erkeğe göre cılız kollarını bana doladığında kafamı göğsüne yasladım,burnum önce Harry'nin kokusunu arasa da, bu o değildi. Burnumu terbiye etmeyi öğretecektim,çünkü bir daha o kokuyu duymayacaktı.
"Biliyorum,nasıl olduğunu yemin ederim ki biliyorum. Benim de Anne babam öldü Heaven. İkisi de gitti,birden. Ortada kaldım,hiç kimsenin sevgisi olmadan ortada kaldım,baban bulana kadar. O yüzden nasıl bir acı olduğunu bilirim,nasıl ağlattığını,o özlemin aslında zamanla geçmediğini,sadece bastırıldığını bilirim. Ağlama demeyeceğim,ağla. Göz yaşın kuruyana kadar ağla,yanında olacağım."
İhiyacım olan şey bu muydu? Aslında bu soru yerine; 'Düşmem gereken durum bu muydu?' daha uygun olacaktı sanırım. Kafa salladım,beni kollarınla sıktığında hıçkırıklarımla karışık bir kaç kez daha burun çektiğimde sanırım bu kadardı. Susmuştum. Beni koltuğa oturmuş yanıma da kendisi oturmuş,bir elimi tutuyordu.
"Teşekkür ederim ama neden burdasın?"
"Anlatacağım,su ister misin?"
"I-ıh."
Beni kafasıyla onayladığında dudaklarını nemlendirdi ve anlatmaya başladı.
"Beni o gün duyduğunu biliyorum. Başına döneceğim. Her şeyi teker teker anlatacağım,soru sorabilirsin. Bunu kendi tarafımdan değil,tarafsız şekilde anlatacağım. Tamam mı? Nereden başlayayım?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lustfulness (Şehvet)
FanficBakışları öylesine değildi. Öyle zeki bir adamdı ki, kelimeleri seçmek yerine bana anlatmak istediği şeyi gözlerinle yapıyordu. Bakışları öylesine anlamlıydı ki. Uzun süre o yeşil gözlere baktığınızda onunla içten içe konuşuyormuş gibi hissederdiniz...