"Günaydın,normalde bu kadar fazla uyumazdın." Ellerimi onun saçlarında gezdirirken gülümsedim."Günaydın,yoruldum."
Kalkar kalkmaz konuşmayı sevmediğini biliyordum. Geçiştirici cevaplar veriyordu. Dudağımı ısırdım.
"Yapmacık gülüyorsun,gerginsin değil mi?"
Gülümsememden anlayacak kadar iyi tanımasına mı sevineceğimi, yoksa gerçekten gergin olduğumu fark etmesine mi endişelenmem gerektiğini çıkaramamıştım. Isırdığım dudağımı serbest bıraktım.
"Öyleyim,bir tarafım kafamdaki anne figürüne ya tamamen uyarsa diyor, bir tarafımsa uzaktan yakından alakası yoksa diye sorup kafamı karıştırıyor."
"Gideceksin,gitmek zorundasın Heaven. Annen hayatta ve onunla benim için tanışacaksın. Belki evine gelir seninle. Beraber yaşarsınız."
Yatakta hafifçe doğrulup yatak başına sırtını dayamıştı. Üstsüz; sadece siyah baksırıyla yatıyordu. Paris, New York'a göre biraz daha sıcaktı. Bende gelir gelmez hava değişiminin farkına varmıştım.
Bu arada,geldiğimiz günü odamızda geçirip dinlenmeye harcamıştık. Harry yine çok konuşmamayı sadece beni koluna yatırıp gözlerini kapamayı tercih ettiğinden, kayda değer bir şey olmamıştı.
"Pekala, kahvaltıya yetişebilir miyiz?"
"Otelde kahvaltı yapmak istemiyorum, rahatlamaya ihtiyacım var. Eyfel Kulesinin orada bir yerde etsek olmaz mı? Babamın hesabında ki parayı aldım,yanımda var."
Gözlerini büyültüp kaşlarını çattı. Parmaklarını çeneme yerleştirip kendine baktırdı.
"Sana ne zaman para konusunu açtırdım ulan ben?" Sesi derinden,boğuk ve çatallı geliyordu. Anlamıştım sinirlendiğini. Hafifçe geri çektim yüzümü,ellerimi elline değdirdim.
"O anlamda demedim,yani nakit olarak yeterli olmazsa bende va-"
"Çeneni kapat,giyin."
Onu daha fazla sinirlendirmemek adına dediğini yaptım. Üzerime beyaz dar kotumla kahverengi kazağımı giyip saçımın önünü küçük bir topuz yaptım,geri kalanı açıktı. Bazen Harry'de böyle yapıyordu ve, çok hoşuma gidiyordu. Saç renklerimiz neredeyse aynı olduğundan yan yanayken harika görünüyorduk. Evet, sanırım biraz egoistlik yapmış olabilirim,görmezden gelin..
O da giyinip dün gece şişenin dibinde kalan şampanyayı yudumlayıp kapıyı çektiğinde pasaportları alıp almadığımı bir kez daha kontrol ettim. Her şey tamamdı.
Sokaklar dar,fakat binalar New York da olduğu gibi yüksek gökdelen şeklinde değildi,daha yaygın, mimarisi farklıydı. Rahatlamaya çalışarak Eyfel Kulesi'ne doğru ilerlerken gerçekten hiç beklemediğim bir şey yaptı.
Parmaklarımın arasındaki boşluklar,bir şekilde kapanmıştı, hem de onun parmaklarıyla. Şaşırıp bir anda kafamı çevirdim, gözlerine hafifçe gülümseyerek baktığımda fazla uykudan şiş dudaklarını yaladı.
"Ne?"
Elime baktım,sokakta yürürken elimi tutmuştu. İlk kez, gerçekten ilk kez yapıyordu ve yapmasını umduğum en son kişiydi.
"Ben, senden beklemezdim."
"Hayatta beklemeyeceğin bir çok şey olacak,hazırlıklı ol. Sen beklemediğinin en iyisine denk geldin."
"Evet,senden beklemediğimin en kötüsünü de gördüm."
"Konumuz bu değil,bu saate kahvaltı edebileceğimiz bir yerin olduğunu sanmıyorum. Ne yapacağız?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lustfulness (Şehvet)
FanfictionBakışları öylesine değildi. Öyle zeki bir adamdı ki, kelimeleri seçmek yerine bana anlatmak istediği şeyi gözlerinle yapıyordu. Bakışları öylesine anlamlıydı ki. Uzun süre o yeşil gözlere baktığınızda onunla içten içe konuşuyormuş gibi hissederdiniz...