Multiiiii aaağağağağğaağağ Feels sebebi yav bu mal..
"Ne? Annen mi? İyi de sen onun öldüğünü söylememiş miydin?" Sanırım burada soğukkanlılığını koruyabilen tek kişimiz bile şaşkınlıktan ağzını bir metre açmıştı. Üçü de benden bu tepkiyi beklemiyordu elbette,çünkü gülüyordum. Mektuba bakıyor ve kahkaha atıyordum.
"Ne yani? Babam senin annenin öldürülmesinde yardım ettiği için senin tarafından öldürülüyor,daha sonra ölmüş denen annemden mektup mu alıyorum? Pekala her zaman hayatıma biraz renk katmak istemiş olabilirim ama bu artık yetti,bu mektubun annemden gelmediğine adım kadar eminim."
Kolumu tutup kendine çekti,çünkü beni tanıyordu. Bu kahkahanın hemen ardından tüm sinirlerimin boşalacağını biliyordu. Ellerini kazağımdan içeri sokmuş tenime değdiriyordu parmaklarını,oynatıyordu içeride. Göğsüne doğru çekmişti sadece. Ellerimi onun koltuk altlarından geçirip tutundum. Mektup hala elimdeydi. Liam ve Niall mutfağa doğru geçtiklerinde ayakta duramadığını farketmiştim,çok yorulmuştu. Onun yattığı odaya gitti beni de alıp,yatağına uzanıp beni yanına çektiğinde göz yaşlarımı silmişti parmaklarınla.
"Açmayacak mısın?"
"Bilmiyorum,ondan olduğunu inanmıyorum. Küçükken beni arayıp sormayacak kadar mı nefret etmiş benden?"
"Adres var mı?"
Mektup eskiye benziyordu,sanki beyazmış ama sandık gibi bir yerde dura dura sararmış gibi. Silinmişti. Sadece Londra yazıyordu. A/12 Londra. Kafa salladım.
"Silinmiş."
Mektubu elimden alıp zarfı narince açtı,dikdörtgen kağıdı bana uzattı.
"Okumadan bilemezsin,bir annenin cümlelerini anlarsın Heaven,hissedersin. Oku."
Sağ üst köşedeki tarihe baktım. 20.02.2004. Harry'le gözlerimiz buluştuğunda sadece yutkunma sesini duyabilmiştim. Sesli okumaya başladım.
"Benim güzel kızım.. Bugün 7.yaş günün. Kim bilir nasıl heyecanlısındır. Babandan prenses elbisesi istemiş,tüylü tacını takmış,pembeler içinde bukle bukle saçlarınla hayal ediyorum seni. Son anda alabildiğim beyaz tulumunun kokusunlayım. Dişlerin yeni yeni düşüyordur,ateşin çıkıyordur. İlgileniyor mu baban seninle? Ne istedin ondan hediye olarak? Beni diledin mi hiç? Yanında olabilmek için nelerimi vermezdim.. Ama gelemem,yapamam cennetim. İsminin Heaven olmasını ben istemiştim,seni ilk kucağıma verdiklerinde cennet gibi kokuyordun. Minicik ayakların vardı. 7 sene mi geçmiş kızım.. Bu kadar sene sensizlik çok zordu. Bunları sana gönderip göndermemek arasında öyle kaldım ki,7 senede cesaretimi anca toplayabildim. Yazamadım Heaven,yazamadığım meleğim. Cesaretim yoktu. Benimle olmanı öyle isterdim ki.. Babanın sadece para için o işlere girmemesini,seni kaybetmemeyi dilerdim.. Benim güzelliğim,yazımı burda sonlandırmak zorundayım. Pastanı üflemek için tuttuğun dileklerinde ben olayım,rüyalarında gör anneni. Seni çok seviyorum benim güzel kızım.
Annen, Rose Clevel."
Göz yaşlarımı silerken dudağımı ısırmayı ihmal etmemiştim,burnumu çektim. Pıtır pıtır kağıda dökülmüştü göz yaşlarım.
"Ha..Harry?"
Boş boş bakarken sesimle irkilmiş gibiydi,sadece bakışlarını bana çevirdi.
"Neden 11 sene öncesi,bunun sana şimdi gelmesi imkansız."
"Beni neden terketti?"
Bir kaç dakikalık sessizlik olduğunda dudağımı daha güçlü ısırdığımı farketmişti. Saçlarımı okşadı,alnıma küçük bir öpücük verdi. Dolu hissediyordum,hemde hiç olmadığım kadar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lustfulness (Şehvet)
FanfictionBakışları öylesine değildi. Öyle zeki bir adamdı ki, kelimeleri seçmek yerine bana anlatmak istediği şeyi gözlerinle yapıyordu. Bakışları öylesine anlamlıydı ki. Uzun süre o yeşil gözlere baktığınızda onunla içten içe konuşuyormuş gibi hissederdiniz...