Biri eğer gözlerini senden kaçırıyorsa; emin ol ki o gözlerde sana ait bir şeyler vardır.
Dostoyevski
•●●·٠•●●•٠·˙
"Meral..."
Ah! Bir an dalmışım. Bu seslenişle birlikte kendime gelip Selim Bey'e döndüğümde bana kalem ve deri kaplamalı bir defter uzatarak gelecek olan numuneler ile ilgili söyleyeceklerini not almamı istedi. Bir şey söyleyemeden başımı sallayıp masanın önüne yaklaştıktan sonra defteri ve kalemi almak için elimi uzattım. Ancak az önceki halimde bir gariplik hissetmiş olacak ki onları hafifçe geri çekerek "Bir sorun mu var?" diye sordu.
Bu sorunun cevabını hemen veremedim çünkü o sırada zorlukla yutkunup ne söyleyeceğimi düşünüyordum. Sanırım asistanlığını yapacağım kişinin bambaşka biri çıkması ve henüz buradaki işleyişin nasıl olduğunu bilemeyişim beni biraz tedirgin etmişti. Ben ilk kez tanımadığım bilmediğim birinin yanında çalışıyorum. Elimi kolumu nereye koyacağımı bilememem de bu sebepten olmalıydı.
"Burada ilk günüm ve henüz sizin çalışma şeklinizin nasıl olduğunu bilmiyorum. Bu yüzden hangi anlarda yanınızda olmalıyım ya da hangi anlarda olmamalıyım bunu şu an kestiremiyorum"
Bunları söylerken nedense yüzüne bakamadım. Belki de bunun nedeni nerede ne yapacağını bilmeyen acemi bir asistanı istemeyebileceği korkusuydu. Elindekileri tekrardan uzatıp bu sefer tutmama izin verdi ama hemen ardından da ifadesiz bir bakış eşliğinde defteri elimle birlikte hafifçe kendisine doğru çekerek "Aksini söylemediğim sürece yanımdan ayrılma ve konuşurken de lütfen yüzüme bak" dedi.
Bu minik çekişin nedeni de mütemadiyen kaçırdığım gözlerimi tekrardan kendisine doğru döndürmem içindi sanırım. Bazı insanlar göz temasına olması gerekenden daha çok önem verirler. Belki de gözlerimi kaçırıyor olmam ona söylediklerini çok da önemsemediğimi düşündürüyordur. Buna dikkat etmeye özen göstermeliyim. İşte bugünkü ilk önemli notumu aldım bile.
"1- Söyleneni dinlediğini belli et. Göz temasını önemse"
Tam da istediği gibi gözlerimi kaçırmadan onu dinledim ve hemen ardından da başımı sallayıp "Peki dikkat ederim" diyerek bu sefer elindekileri almayı başardım. Neyse ki kapının sesi dikkatlerimizi de bir anda o yöne çevirdi. Selim Bey'in girebileceklerini söylemesiyle birlikte içeriye giren iki genç adam nasıl olduğunu bile anlayamadan ellerindeki portatif standı ortaya koyup numuneleri ve hazırlanan şişe tasarımlarını sunuma hazır ettiler. Göz açıp kapayana kadar dedikleri şey bu olmalı.
Selim Bey kollarını önünde kavuşturarak onlara bakarken çok net bir tavırla şişe tasarımlarını beğenmediğini bu yüzden de daha farklı ve daha özel bir tasarım yapmalarını istediğini söyledi. Sanırım bu konuda ona katılıyorum çünkü bana da pek özelmiş gibi gelmediler.
Meraklı gözlerimle onları izlerken adam bu söylediği şeyi hemen not edip Selim Bey'in eline aldığı ilk kokunun içeriğinden bahsetmeye başladı. Frezya şakayık manolya ve dahası bana o parfümün çok hoş bir kokusu olduğu izlenimini uyandırdı. Ancak adam kendinden gayet emin bir şekilde içeriği sıralarken Selim Bey'in kaşları yine belli belirsiz bir halde çatıldı. Sanırım bu kokudan pek de hoşlanmadı. Çok mu hafif geldi acaba? Halbuki şu an benim burnuma ulaşan esintiden oldukça ferah bir kokusu olduğu çok net bir şekilde belli oluyor. Hatta itiraf etmem gerekirse elinde tuttuğu koku tam da bana göreydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Mektup (Dizi Tadında)
RomanceHiç kimsenin bilmediği bir sırrın oldu mu? Soruyorum çünkü benim oldu ve belli ki bu konuda yanıma bir yandaş arıyorum.Ben hayatımda ilk defa sevdiklerimden bir şey gizliyorum.Bunun verdiği ağırlığı tahmin edemezsin.Ama şu an düşünüyorum da bu sırrı...