8.Bölüm : Bu sana yazdığım ilk mektup

3.7K 287 78
                                    

Selim Bey'in üzerimde bıraktığı etkinin nedenini anlamaya çalışırken olduğum yerde öylece kalmışım. Onunla her göz göze gelişimizde bulunduğum yere daha da çok çivileniyorum sanki. Gerçekten bana ne yapıyor böyle?


Oysaki bana hissettirdiği şeylerden sonra çoktan buradan gitmem lazımdı ama bu etkinin gün be gün arttığını görmeme rağmen neden ondan gidemiyorum? Neden beni sarıp sarmalayarak kaçacak bir yer bırakmamasına izin veriyorum? Sanırım hikayemin sonunda ne yazacağını şimdi görebiliyorum. Görebiliyorum ama gördüğüm şey hiç de mutlu bir sona benzemiyor.


Yanımdan gidişini izlerken o kadar dalmışım ki tam asansörün kapısı kapanmak üzereyken bunu son anda fark ederek kendimi dışarıya attım. Aslında gelişme de var. Asansörle yukarıya çıktığım yetmiyormuş gibi bir de tek başıma bir süre içinde bekledim. Kendimi bu konuda gerçekten mükâfatlandırmam gerek.


Şaka bir yana ben odama doğru giderken Rana Hanım da Selim Bey'e ağabeyinin geldiğini ve şu an Derya Hanım'ın odasında kendisini beklediğini söylüyordu. Selim Bey'in çatık kaşlı bakışları da duyduğundan pek mutlu olmuş gibi değildi. Neden acaba? Yanlarına geldiğimde beni görür görmez çantasını uzatarak "Meral çantamı masama bırakır mısın?" dedi. "Tabii ki Selim Bey" diyerek elinden çantasını alırken göz göze geldik ve ben de bu sayede bu ziyaretten hiç de hoşlanmadığını çok daha net anladım. Keyfi kaçmış görünüyordu çünkü.


O yanımızdan gittikten sonra konu üzerine bir şey söyler mi diye Rana Hanım'a döndüm. Sorar gözlerle bakıyorum ama ağzından tek bir söz bile çıkmayacak gibi. Ben de üstelemedim tabii. Ne kadar merak etsem de bu merakımı baskılamak zorundayım. Sonuçta kendi sınırlarıma saygı beklerken bir başkasına karşı sınır ihlali yapmam pek de hoş olmazdı.


Odama girdikten sonra önce kendi çantamı bırakıp sonra da aramızdaki cam kapıdan Selim Bey'in odasına geçtim. Çantasını masasının üstüne bırakırken de nedense gözüm şu kırık antika vazoya takıldı. Orada olmasına gerçekten bir mana veremiyorum. Onu bu hale getirirken nasıl bir ruh halindeydi onu da bilmiyorum ama o kırık eşyayı hâlâ orada tutmak eminim ki ona hiç de iyi şeyler hissettirmiyordur.


Bu hiç benlik bir şey değil biliyor musun? Açık konuşmam gerekirse etrafımda bana olumsuz duygular yaşatan ya da baktığımda nedensizce beni geren bir eşya gördüğümde onu hemen yok ederim. Hele ki kırık bir eşyaya asla tahammülüm yoktur. Tabii Selim Bey benim gibi değil. Onun için o vazonun derin bir anlamı olmalı. Belki de o da rahatsız olduğu için üstüne gittiği bir şeydir.


Hay aksi! Gözüm vazoda olarak elimi çekerken bir an dikkatsizlik yaparak çantayı kaydırdım ve masasındaki kalemliği devirdim. Of! Bütün kalemler de ortaya saçıldı. Elim işte gözüm vazoda olunca haliyle sakarlıkta başımdan eksik olmadı. Selim Bey aniden gelir diye kalemleri alelacele yerine koyarken bir tanesinin üstündeki yazı dikkatimi çekti. O kalemin cıvıl cıvıl rengi de üzerindeki yazı gibi diğerlerinden farklıydı. Onun dışındaki tüm siyah kalemlerde Selim Bey'in adı yazarken o kalemin üzerinde diğerlerinin aksine "Kaan Atahan" yazıyordu.


Dedesinin adı aynı onun olduğu gibi Selim'di. Babasının adının Haluk olduğunu da eski dosyaları incelerken öğrendim ama Kaan ismi kime aitti orası muammaydı. Belki de ağabeyi olabilir. Ya da ortalarda gözükmeyen başka bir kardeş daha mı var acaba? Neyse belli ki daha tanışılacak bir sürü Atahan var.

Son Mektup (Dizi Tadında)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin