İtiraz etmeden arabaya binip konuşmaya başladık. Birkaç dedikoduyu şimdiden almıştım. Ben yokken neler neler olmuştu. Ayrılanlar mı ararsın, benim gibi evden kaçanlar mı yoksa nişanlananlar bile olmuştu. Bu genç yaşımızda nişan da neydi? Bana biraz saçma gelse de bozuntuya vermedim. Sonra ise baya dedikodunun içine gitmiştik. Tuana'nın son dediği şeyle şok oldum.
"Sen yokken uzun boylu 45 yaş civarında bir adam seni sordu. Bizde bilmiyoruz dedik."
"Baba!"
Diyerek gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Bozuntuya vermemeye çalışsam da Tuana'nın bakışları sayesinde her şeyi anlatmak zorunda kalmıştım. Baştan sona her şeyi anlattım. Baran ve Berkan meselesini bile anlatmıştım. O da bana söz vermişti, kimseye söylemeyecekti. Hemen aynayı açıp makyajıma baktım, pek de bozulmamıştı. Sahte gülümsememi yüzüme yerleştirip arabadan indim. Kafenin kapısından girerken bizim kızların arkasındaki masada oturan 45-50 yaş arası gibi duran iri bir adam bize doğru bakıyordu. Gözündeki güneş gözlüğü sayesinde pek de belli olmuyordu. Ben nereye doğru gitsem bana bakıyordu. Masaya oturup ortaya doğru eğilip konuşmaya başladım.
"Lütfen başka yere gidelim."
Kızlar şok olmuştu. Haklı olarak da itiraz etmişti. Bende sinirle ayağa kalkıp arka masadaki adamın masasına gidip iki elimi masaya vurarak konuşmaya başladım.
"Kendinize hakim olun. Yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim."
Adam bir şey demeden gözlüğünü çıkarttı. Şok olmuştum. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum.
"Özür dilerim amca. Ben seni başka biri olarak karıştırdım. "
"Sorun yok kızım. "
Yavaşca kendi masama doğru ilerledim. Görme engelli birini babam sanmıştım. Tüm havam gitmiş bir şekilde masaya geri döndüm. Kızlar olanları duymuştu zaten. Pek de üstüme gelip bir şey söylemeden uzun süre sessizlik olduktan sonra kaldığımız yerden devam ediyorduk fakat ben devam edemiyordum. Kızların dürtüklemesiyle normale dönüp konuşmaya başladık. Habire bana sorular soruluyordu. Çoğu şeye cevap vermiyordum. Hayatımı başkalarına anlatmaktan yorulmuştum. Yalandan bir gülümsemeyle oturuyordum. Herkes sarılıyordu artık sarılmaktan yorulmuştum. Anladık özlediniz ama yani artık bende bulaşık süngeri gibi yamulmuştum. Telefonum çalıyordu. Çantamdan telefonu çıkarıp arayan kişiye baktım. Berkan yazıyordu. Berkan'ın telefonundan Baran arıyordu. Telefonu açıp konuşmaya başladım. Masadakiler "Enişte miii?" Diye bağırışından Baran'ın sesi duyulmuyordu bile. En sonunda susmuşlardı ve suymaya başlamıştım. Dün karşılaştığım kişi hasteneye ne zaman gideceğimizi soruyormuş. Bende kafeyi tarif edip beni buradan almasını söyledim. O da hazırlanıp geleceğini söyleyip telefonu kapatırken "Evet, enişteleri olduğumu söyle. " diyerek kahkaha atarak kapattı. Bende kızlara aynen Baran'ın dediğini söyleyerek kahkaha atmamız bir olmuştu. Baran ile tanışmamızı anlatmamı istemişlerdi fakat anlatamıyordum. Karşılaştık falan filan diyerek dilimde dolandırdım. Esas merak ettiğim şey İdil'in kiminle nişanlanmış olmasıydı. Hemen soruyu patlattım. "İdil haberler esasında sende. Kiminle nişanlandın?" Herkes İdil'e dönüp bakıyordu. O da konuşmaya başladı. "Esasında daha kimseye söylemedik. Şu an buradaki herkes ilk kez duyacak. Bizim tayfadan Teo var ya o."
Hepimiz şok olmuştuk. Esas bombayı ben patlatacaktım. Bizim bu grup okulu donduran tayfaydı. Yani bende okulu dondurmuştum. Hemen söze atıldım. "Ben okula yeniden başlayacağım. " Herkes şok olmuştu. Yani benim gibi birinin okuyacak olması biraz garip gelebilirdi fakat evde oturarak ya da gezerek de ömür de geçmezdi. Herkesin ilk tepkisi "Emin misin?" olmuştu. Bende gayet sakin bir şekilde evet diyerek gülmüştüm. Sonra ise esas teklifimi yaptım. "Hepimiz aynı tayfa olarak başlayalım mı?" Bunun üzerine biraz düşünceli bir şekilde bana bakıyorlardı. Biraz beni dışlar cinsten bakış attıktan sonra Baran gelmişti. Omzuma elini koyarak konuşmaya başladı. "Hadi gidelim mi canım?" Bizim tayfa ilk defa erkek görüyormuş gibi bakıyordu. Bir yandan haklılardı da benim yanımda bu şekilde gördükleri ilk erkekti. Bende kabul ederek kalktım. Kızlarla vedalaşıp arabaya bindik.
Hastaneye doğru ilerliyorduk. Baran'ın Uygar ile konuştuğuna göre hastane bahçesinde buluşacakmışız. Mecburen hastaneye gidiyordum. Hayatımda en nefret ettiğim şey hastane ortamıydı. Uzun hastane yolculuğu sonunda gelmiştik. Park yerinde Uygar bekliyordu. Yanına doğru giderek selamlaştık. Beraber asansöre doğru giderek 3. Kattan inen asansörü beklemeye başladık. Sonunda gelmişti ve binerek Berkan'ın olduğu kata doğru ilerledik. Camlı bölmeden Uygar ile Baran konuşarak içeriyi izliyordu ben ise hemşire ile durumu hakkında konuşuyorduk. Hemşire büyük bir ihtimalle geçici bir süre unutkanlık yaşayacağını anlatıyordu. Ya da bundan önceki yaşamını hiç hatırlamıyor da olabilirmiş. Hemşirenin bir isteği vardı. Berkan'ın en sevdiği müziklerden oluşan kayıt hazırlayıp içeriye girip beraberken yaşanan olayları anlatacakmışım. Gözlerini açtığı zaman gerçekleşecek bu olay eğer unutkanlık olursa hatırlatma adına büyük bir destekmiş. Kabul ederek ses çıkarmadan aşağı inerek arabanın başında beklemeye başladım. Arabanın başında beklerken aklıma abimle kaldığımız evde sinirle bıraktığım arabam geldi. Sonuçta o benimdi ve ben onu bir anlık sinirle bırakmıştım. Arabanın başında bekliyordum ve gelmek bilmiyorlardı. Buradqn çıkışta eve gidip arabayı almam gerekliydi. Uzun bir süre ardından Baran tek başına sallanarak geliyordu. Bende boş boş bakarak gelmesini bekliyordum. Arabanın yanına geldi ve arabaya binerek arabayı alacağımı söyleyerek oraya gitmek istediğimi söyledim. O da kabul ederek beni eve götürüyordu. Camdan baktığım zaman herkes mutluymuş gibiydi. El ele tutuşan insanlar, uçan balon uçuran çocuklar, kol kola girmiş yaşlı çiftler ve çocuklarıyla birlikte yürüyen mutlu aile ortamı...
Artık insanların mutlu aile tablosunu izlemekten yorulmuştum. Yol boyunca mutlu insanlara karşı bakarak mutsuz olarak onları izlemek gerçekten çok zordu. Sonunda eve gelmiştik. Garajın kapısı açıktı. Galiba abim gelmişti. Garajın içinde hem abimin arabası hem de benim arabam duruyordu. Baran'a dışarı çıkmaması gerektiğini söyleyerek arabadan inip yeşillikler içindeki bahçeden yürüyerek boya kokan garaja girdim. Karşımda abimin bana bakışları olağan dışıydı. Sinirle söze atıldım.
"Sana da selam abi."
"Selam!"
"Arabamın kapılarını açıp içine oturarak arabayı çalıştırdım. Abim sessizliğinden arınarak yüksek ses tonuyla konuşmaya başladı.
"Temelli mi gidiyorsun?"
"Hiç belli olmaz."
"Gidemezsin. Otur oturduğun yerde."
"19 yaşında reşit bir kızım. Karışma bence. Artık okulların açılmasıyla birlikte okula başlıyorum zaten. Artık kendimi eğitimim için parçalayacağım."
"Öyle olsun bakalım. Annem buraya taşınıyor haberin olsun. Boşanıyormuş."
Ses çıkarmadan kapıyı kapatarak gaza bastım. Baran'ın yanında durarak nereye gideceğimizi sordum. O da kendine yeni telefon ve hat alacağını söyleyerek yakındaki AVM'ye gideceğimizi söyledi. Orayı bildiğim için hız sınırını zorlayarak AVM'ye girdim. Daha Baran gelmemişti. Teknosa'nın mağazasına giderek gezmeye başladım. 5-10 dakika bekledikten sonra telefonum çalıyordu. Arayan Berkan'ın telefonundan Baran'dı. Yerimi söyleyerek buraya gelmesini söyledim. Kısa sürede gelerek aklındaki telefonu direk alıp çıktık ve hat almaya gittik. İşlemimiz kısa sürmüştü. Kendimi eve atmak istiyordum. Sonunda kendimizi garaja atarak arabaya binip eve doğru gitmeye başladık. Aklımda abimin dediği söz geçiyordu. Demek ki annem boşanıyordu. Bu haber biraz şaşırtmıştı beni. Eve doğru bu sefer yavaş yavaş gidiyordum. Çünkü anahta Baran'daydı. Uzun yolculuk sonunda eve varmıştık. Şu İstanbul trafiğinden kurtulmak çok zordu. Hele araya düğün konvoyu girerse o trafikten çık çıkabilirsen. Sonunda arabayı park edip eve girdik. Ev evden çıkmıştı. Her yer dağılmıştı. Hırsız girmiş olmalıydı. Korkak gözlerle Baran'a baktım. Sakin olmam gerektiğini fısıldayarak söylemişti. Karşımdan gelen siyah pantolon ve siyah gömlek giymiş, uzun boylu, orta yaşta adam bize doğru gelmeye başlamıştı. Bu da kimdi?
![](https://img.wattpad.com/cover/38489130-288-k437585.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIRRIMA AŞIK OLUR MUSUN? #Wattys2016
Novela JuvenilGünden güne kayboluyordu kız. Kendi acısında yanıp kavruluyordu. Kim isterdi ki böyle yaşamayı? Babasız, annesiz... Yoktu onun hayatında kimsesi. Eğer nefes almak yaşamaksa, evet yaşıyordu o da. Eğer bu yaşamak sayılıyorsa. Bu kadar mutlu gezenlere...