Mırıltılarla beraber yeni güne uyandı. Saat kaç olmuştu ya da ne kadar uyumuştu bilmiyordu. Elleri ile gözlerini ovuşturdu ve yattığı yerde yerin verdiği müsaitlik ile hafifçe gerindi. Gözlerini açtığın da ona gülümseyen onu izleyen doktorunun gözlerine denk geldi. Gözlerinin içine bakıyordu. Birkaç defa gözlerini kırpıştırdıktan sonra anca konuşabildi.
"Günaydın."
Gözlerini devirdi. Uzandığı şekli bozup hemen oturma moduna girdi.
"Günaydın. Uzun süredir uyuyorsun. Ben merak ettim. Bir an seni de kaybetmekten korktum."
Arkasını dönüp odadan çıktı.
'Bu neydi şimdi? Seni de kaybetmekten korktum da ne demekti?', şaşırmıştı. Hızlıca yerinden kalktı ve peşinden gitti, bir kaç kez tökezlemesine rağmen. Tereddüt etmeden arkasından girdiğinde bulundukları ortam mutfaktı.
"Seni de kaybetmekten korktum derken neyi kastettiğini öğrenebilir miyim?"
Bu açık sözlülüğünü her zaman takdir etmişti. Yeri geldiğinde birçok cümleyi pat diye söyleyebiliyordu.
"Bak."
Ona doğru dönüp sol elini bangonun üstüne koydu ve devam etti.
"Sonuçta sen benim hastamsın ve seni kaybedersem bu işin içinden çıkamam. Üzerimde büyük bir yük taşıyorum."
"O zaman beni hastanede bırakmalıydın."
Sesi gerçekten sert bir tınıda çıkmıştı.
"Belki de haklısın."
Sinirlenmişti. Bir anda arkasına döndü ve Toprak geldiğinde bıraktığı işine devam etti.
Anlam veremedi. Belki de üstüne çok fazla gitmişti. Odaya doğru geri dönerken sağ tarafına doğru başını çevirdiğinde resimleri gördü. Mükemmel esmer bir kız, siyah uzun saçlar ve gülerken gözlerinin içi ışıl ışıl. Duvarda asılı olan bir fotoğraf çerçevesini eline aldı ve dikkatlice incelemeye başladı. Gerçekten güzel bir kızdı. Kızın üzerinde beyaz bir elbise ve doktorunun üstünde sadece bir şort vardı. Bir sahil kenarında el elelerdi. Doktorunun bir sevgilisi vardı. Yüzüne hafif bir gülümseme yayıldı.
"Toprak."
Doktorunun tedirgin gelen sesi bir an irkilmesine neden oldu.
"Özür dilerim."
Yanına doğru yaklaştı.
"Önemli değil. Belki de artık bu fotoğrafları buradan kaldırmalıyım."
Soru sorarcasına yüzüne baktı. Çerçeveyi elinden aldı ve gülümseyerek yerine astı. Gözlerinin içi dolmuştu. Toprak halen ona, yüzüne gözlerine bakıyordu. Gözlerini kapadı, başını öne eğdi ve derinden gelen bir nefes çekti. Sonra gülümseyerek yüzüne baktı.
"Az önce sert davrandığım için özür dilerim."
"Ö-önemli değil."
Gerçekten de önemli değildi. Ama o kıza ne olmuştu? Bu kadar onu üzen neydi? Gerçekten merak ediyordu. Sessizce yanından geçti ve Toprak'ın yattığı puf koltuğa gidip oturdu. Arkasından yürüdü. Yanına oturdu. Toprak elini dizine koydu doktorunun.
"Anlatmak istersen gerçekten anlatabilirsin. Dinlerim. Bak iyi bir dinleyicimdir."
Toprak gülümsemeye çalışıyordu ama o hiç yüzüne bakmıyordu. Sol dirseğini koltuğa dayamış elini de yüzüne koymuştu. Sağ elini, Toprak'ın ellerinin üstüne koydu. Derin bir nefes aldı ve gözlerini kapadı.
"Adı Roxi. Yaşama sevinci dolu bir kızdı. Uzun süredir beraberdik. Birbirimizi gerçekten çok seviyorduk. Deli gibi âşıktık ve tutkuyla birbirimize bağlıydık. Hiçbir zaman hiçbir nedenle birbirimizden kopmadık. Beni tamamlayan ikinci bir yarımdı. Onun gitmesiyle ben ikinci yarımı kaybettim."
Gözlerini hiç açmıyordu. Anlıyordu. Zihninde onu canlandırıyordu. Başını önüne eğdi. Elleri hala onun elinin altındaydı. Arada bir ellerini sıkıyordu ve bunu farkında olmadan yapıyordu. Susmuştu.
"Peki, neden gitti? Bu kadar seviyordun madem niye gitmesine izin verdin?"
Gülümsedi ve başını iki yana doğru salladı hafifçe.
"İzin vermedim. Hiçbir zaman gitmesine izin vermedim ama o öldü."
Son kelimesi çok sessizce dökülmüştü dudaklarından. Gözlerinden süzülen damlaları fark etti. Gerçekten içi parçalanmıştı. O her şeyiyle hala o kıza bağlıydı. Yaşadığı bu dünyada bir yarısı eksik yaşamaya devam ediyordu. Gözlerini açtı ve elinin tersiyle hafifçe burnunu sildi.
"Ya işte böyle."
Hala yüzüne bakmıyordu.
"Anlıyorum derdim ama bir yararı olmayacak biliyorum."
Biraz daha yanına yaklaştı. Ellerini elinin altından çekti ve sımsıkı sarıldı doktoruna. Buna ihtiyacı vardı biliyordu. Başını hafifçe göğsüne bastırdı doktorunun. Gözyaşları üzerindeki bluzu ıslatıyordu. Sessiz ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı. Derin ağlama sesi ile iç çekişlerini duyuyordu. Buna gerçekten de ihtiyacı vardı. Belinden kavramıştı ve sımsıkı sarılmaya başlamıştı Toprak'a.
"Toprak o öldüğünde bende öldüm. Onu benden benim parçamdan canımdan ayırdılar."
Hala ağlıyordu. Sadece sessizce başını salladı. Kelimeler boğazın da düğümlenmişti. Ne diyeceğimi bilemiyordu. Tıkanmıştı.
Bir süre daha aynı şekilde kaldılar. O göğsünde kollarının arasında ağlıyordu ve sayıklıyordu. Yarım yamalak anlatmaya çalışıyordu.
Saatler birbirini kovaladı. Ağlamaktan en sonunda yorulmuştu. Sadece mırıltı şeklinde duyabiliyordu sesini. Sonunda ağlamanın yerini derin ve huzurlu bir uyku bulmuştu. Kollarının arasında göğsünde uyuyup kalmıştı. Toprak başını, doktorunun başına dayadı. Uyanmaması için kıpırdamamaya çalışıyordu. Canı çok yanıyordu. Büyük bir yarası vardı ve o geçmişinle ilgili tek tük olan anılarını hatırlıyordu. Kendini hatırlıyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bilinçaltı
Ciencia Ficción#3 Bilim Kurgu * Bilim Kurgu alanında Öne Çıkanlarda... ...Bilinçaltı... 1 Kız ve 4 Dünya... ------------------ 1 Dünya'nın içinde var olan 2. bir Dünya ve bundan ayrı olan 3. bir Dünya. 2. Dünya ne kadar gerçekse 1. Dünya o kadar gerçekti. 3. Dünya...