"5. Bölüm - Pardon. Hatırlamıyorum."

10.5K 571 253
                                    

Evet, kendini hatırlıyordu.

"Ne kadardır uyuyorum ben?"

 Sesi hala uykulu geliyordu. Toprak yüzüne yayılan tebessümü hissedebiliyordu. Gerçekten de meleklere benziyordu.

"Uzun bir süredir."

"Hiç bu kadar iyi uyuduğumu hatırlamıyorum. Teşekkür ederim."

 Anlam verememişti.

"Neden? Neye niye teşekkür ediyorsun ki?"

"Sayende hiç konuşmadığım kadar konuştum ve hiç ağlamadığım kadar ağladım. Sayende derin bir uyku uyuyup dinlendim."

 Yüzüne yayılan gülümseme onu daha da yakışıklı kılıyordu.

"Bir daha söylüyorum hiç önemli değil."

 Onun o güzel gözlerinin içinden yayılan ışıltı sayesinde Toprak'ın da yüzünde oluşan anlam veremediği bir tebessüm peyda oluyordu. Günler geçti ve Max, Toprak'ın her hareketini inceledi ve not aldı. Toprak'ı her gün gizliden gizliye izliyordu. Her gün notlar alıyor ve bunu üstlerine bildiriyordu. Her şey normaldi. Ta ki o güne kadar. Sevginin oluştuğu o güne kadar...

 Uyandığında yüzü yüzüne bir karış mesafedeydi. Dudaklarının kıvrımları gözlerinin etrafındaki çizgiler yüz hatları çok yakınındaydı. Kalbi hızla çarpmaya başladı. Beyninin içinde bir yerler yanıyordu. Yüzündeki gülümseme artık kaybolmaya başlamıştı. Hafifçe diklenip oturur pozisyona geldiğinde Max de yanına oturdu.

 Sağ eliyle saçlarını okşamaya başladı. Hafifçe yüzüne doğru kaydı. Yanağımşu anda avucunun içindeydi. Gerçekten de çok sıcaktı avucunun içi. Diğer boşta kalan kolunu beline doladı ve Toprak'ı kendine doğru çekti. Yüzündeki tebessüm kaybolmuştu. Şimdi dudakları dudaklarının biraz ötesindeydi. Toprak Max'in gözlerinin içinde kaybolmak istiyordu. Nefes alıp verişi düzensizleşmişti. Göğsü göğsüne dayanmıştı. Hisleri çok kuvvetliydi. Ve o beklenen öpücük gerçekleşti.

"Dur."

 Gözlerini açtığında yüzüne anlamsızca bakıyordu. Hangi ara ne olmuştu da bu kadar yakınlaşmıştılar anlayamıyordu. Anlam veremiyordu. Her şey bir anda gerçekleşmişti ve çekilen yine Max olmuştu.

"Ben yapamam. Çok üzgünüm."

 Geriye doğru çekildi. Yakasını çekiştirirken yüzüne bakamıyordu çünkü çok utanmıştı. Kendine şaşırıyordu. Göz ucuyla baktığında başını ellerinin arasına almış yere bakıyordu.

 Yanakları kızarmıştı. Hala düzensiz olan nefesini düzenlemeye çalışıyordu. Hızlıca yerinden kalktı. Kapıya doğru yürümeye başladı. Burada kalmamalıydı artık. Bu ikisi içinde zararlıydı. Toprak gitmeliydi.

"Max asıl ben özür dilerim. Kendimi seni taciz etmiş gibi hissediyorum. Gelen sendin ama buna karşı koymalıydım. Neden ben hatalıyım? Kendimi çok kötü hissediyorum."

 Sağ eli çoktan kapıyı bulmuştu. Elini kapının üzerine koydu ve bir şekilde burayı terk etmenin planlarını yapmaya koyuldu. Belki de elveda sözcüklerini arıyordu. Bilmiyordu. Beyninin içinde şimşekler çakıyordu. Düşünürken düzensiz bir nefes ensesini bulmuştu. Kolları tüm vücudunu sarmıştı.

"Toprak gitmeni istemiyorum. Ben sadece yani bana biraz zaman tanımanı istiyorum. Zaten istesen de nereye gidebilirsin?"

 Sesi çok kısık geliyordu. Yalvarır gibi bir hali vardı. Doğru söylüyordu. Nereye gidebilirdi ki?

 Kollarının arasından sıyrılıp gidip içeriye yerine oturdu. Arkasından gelmedi. Bir odanın kapısının kapandığını duydu. Bu ona yetmişti. Puf koltuğuna kıvrıldı. Reddedilmişti. İçinde bir parça kopup gitmişti. Zaten her şey çok çabuk ilerlemişti. Hataya düşmüştü. Gözlerinden damlalar süzülmeye başladı. Bu sondu. Bu son kararıydı. Düşünce denizinin içinde gözleri uykuyla buluştu. Ve yeniden sabah olmuştu. Bu sefer o yoktu. Toprak'ı izleyen bir çift boncuk göz yoktu. Yastığının ucuna bir not bırakılmıştı.

BilinçaltıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin