Merhabalar :) çok uzun zaman oldu bölüm atmayalı. Bana çok kızıyorsunuzdur eminim. Gecikmeden dolayı özür dilerim. Kaç kere telefonu elime alıp yazmaya çalıştım ama olmadı. Artık eskisi gibi büyük bir hevesle yazamıyorum bölümleri. Okuyucu sayısının düşmeside biraz etkili oldu. Ama final yapma gibi düşünce yok aklımda. Bir tane bile okuyu olsa kafamdaki finale kadar götüreceğim hikayeyi :)
Bölüm biraz garip oldu. Umarım beğenirsiniz. Bu arada az önce final demişken daha o bölüme çok uzun zaman olduğunu belirteyim :)
Keyifli okumalar, sizleri seviyorum :)
39. Bölüm
Kerem'in ağzından...
Anahtarla kapıyı açıyorum. Benim içeri girmemin ardından Ufuk'ta içeri girip elindeki boya kovalarını yere bırakıyor.
"Arabada kalanları getiriyorum ben. Sende yere muşamba mı gazete mi ser bir şey işte. Boya dökülür falan bir de onunla uğraşmayalım." diyorum elimdeki anahtarı cebime koyarken.
"Peki Kerem Bey." diyor Ufuk yere koyduğu poşetleri boşaltırken. Bende zaten açık olan kapıdan çıkıp arabaya gidiyorum ve kalan poşetleri içeri taşıyorum. Ama bir posta daha gitmem gerekecek. Birkaç tane daha poşet var.
Elimdekileri içeri bırakıp tekrar arabaya geliyorum ve kalanları alıp eve geri dönüyorum.
Abim ölmeden önce hayatımda hiçbir pürüz yoktu. Annem ve babam çok iyiylerdi. Bizi hep severlerdi. Maddi ve manevi her şeyimiz tamdı. Çok mutlu bir çocuktum. Ama abim ölünce benim temiz hayatım birden kirlendi. Acım, öfkem, üzüntüm, kırgınlığım... Hepsini insanlara kusmaya başladım. İçimde dolmuş olan her şeyi dışarıya saçtım. Abim öldüğünden bu zamana kadar hep pislik içindeydim.
Şimdi ilk defa tamamen temiz hissediyorum kendimi. Zeynep'e aşık olduğumu anladığım zamandan beri tüm pisliklerimi temizlemeye çalıştım ve şimdi bakıyorumda hiçbir pislik yok etrafımda. Abim ölmeden önceki gibi bir hayatım var. Babamdan olmasada annemden fazlası ile manevi bir sevgi görüyorum. Ve bu beni çok mutlu ediyor. Zeynep'le de aramız çok iyi.
Geçen günlerde Melis'e yaşattıklarım biraz sorun yarattı. Onu o gün depoda tabiki vurmamıştım. Ufuk'un bir arkadaşı sayesinde Melis'i iki haftalığına deliler hastanesine kapatmıştık. Başına da Ercan Bey'i dikmiştik ama salak kız o kadar sorun yaratmış ki daha iki hafta dolmadan onu oradan çıkartıp tekrar aldığımız yere geri yolladık. Ufuk bu durumu da beni hiç işe bulaştırmadan halletti. Artık hiçbir sorun yok hayatımda. Can dışında.
Hastaneden çıktıktan sonra hemen hemen hergün arıyordu. Aramızı düzeltmeye çalışıyordu ama bu saatten sonra zordu. Son yaptığını asla affedemezdim.
"Kerem Bey yeri hallettim. Başka yapılacak bir şey var mı?"
"Hayır yok. Sen şimdi git. Ben bir şey olursa gene seni ararım."
Ufuk'u yolladıktan sonra üstümdeki ceketi çıkartıp yere koyuyorum ve poşetin içerisindeki önlüğü giyiyorum. Yere bırakılmış boya fırçalarının paketlerini açıp tekrar yere koyuyorum ve boyaların kapaklarını açıyorum
Öncelikle siyah boyayı alıyorum ve salonun en köşesinde ayrılan duvarın oraya gidiyorum. Ucu rulo gibi olan fırçayı alıp boyaya batırıyorum ve ardından duvara sürmeye başlıyorum.
Bu hallere düşecek adam mıydın oğlum sen? Boya yapacak adam mıydın? Değildin. Ama yapıyosun. Elinde kocaman fırça boya yapıyorsun Kerem! Yapıyorsun ama neden yapıyorsun? İnsanların ağzına malzeme vermek için yapmıyorsun ki oğlum Zeynep ve kendin için yapıyorsun, geleceğiniz için!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soğuk Ayaz
General Fictionİnsan yaşarken çoğu şeyin farkına varamaz... Bazı şeylerin değerini anlamak için kaybetmek gerek. Kaybetmek? Zor olsa... Pişmanlık? Çok olacaktır... Aşk? Sonsuza kadar sürecektir...