Herkese merhaba :) yeni bölüm ile uzun bir aradan sonra karşınızdayım. Benim pek içime sinmedi ama umarım siz beğenirsiniz.
Bölüm videosu yerine direk müziği ekledim. Telefondan girince videouyu bulamıyorum çünkü. Bu arada ev için resim gönderen herkese çok teşekkür ederim :)
Bu bölümü bursinistgirl 'e ithaf ediyorum. Umarım beğenirsin canım :)
Bölüm tagımız #mazikalbimdeyaradır :) handeninkeyifkahvesine çok çok teşekkürler :)
Ek olarak bir not: Bölümdeki Gülden karakteri sevgili arkadaşım Gülden'e ithafen. Bu karakter ona hediyem olsun :)
Bir not daha :) sevgili keremin_guzeli dönme dolap adında bir hikaye yazmaya başladı. Kurgusu hoşuma gitti. Okumanızı tavsiye ederim :)
Keyifli okumalar canlarım, sizleri seviyorum :)
31. Bölüm
Sonunda Amerika'ya ayağımı basıyorum. Türkiye ve burası arasında tam altı saat fark var. Vay be! Şuan burada saat beş. Orada ise onbir.
Off ne diyorum ben? Sırf onu aklıma getirmemek için düşündüğüm şeye bak. Türkiye ve Amerika arasındaki saat farkı(!) çok yaratıcı gerçekten.
Hızlı adımlarla havaalanının çıkışına doğru ilerliyorum. Beni kapıda birisi karşılayıp hastaneye götürecekmiş. Sonra sıkıntılı tedavi günleri. Ben o hastanede ne yapabilirim ki? Sıkılırım. Zayıf ingilizcemle çok güzel iletişim de kurarım. Offf!
Havaalanından çıkıyorum sonunda. Sağıma soluma bakıyorum görevliyi görmek için. Tanıyorum zaten(!) o yüzden salak gibi bakıyorum. Beynime havada oksijen gitmedi heralde. Off!
Salak gibi etrafıma bakınmaya devam ederken tam yan tarafımda iki sevgili görüyorum. Kız sevgilisini karşılamaya gelmiş herhalde. Aşkla sarılıyorlar birbirlerine. Yüzümde buruk bir gülümseme ile onları izliyorum. Çok mutlular. Kafamı onlardan çekip önüme dönüyorum.
"Zeynep Hanım, hoşgeldiniz!"
Duyduğum sesle kafamı sol tarafıma çeviriyorum. Karşımda bellboy gibi gibiymiş adam gülümseyerek bana bakıyor.
"Ben sizi karşılamaya geldim. Dilerseniz hastaneye gidelim." diyor aynı surat ifadesi ile.
"Hoşbuldum. Hemen hastaneye gidelim, lütfen." diyorum yorgunluğumu sesime yansıtarak. Adam hemen kafasını sallayıp karşımızdaki arabanın arka kapısını açıyor. Ben oturduktan sonra geri kapatıp valizlerimi bagaja yerleştiriyor. Ben de bu sırada hırkamın cebinden telefonumu ve kulaklığımı çıkartıyorum. Müziklerimi açıp baştan aşağıya geziyorum. Şuan o müziklerin hiçbirini dinlemek istemediğimin farkına varıp kapatıyorum ve radyoyu açıyorum. Bu sırada adam arabaya biniyor. Tek kelime etmeden arabayı çalıştırıyor. O an radyo yükleniyor ve kulaklarımı müzik sesi dolduruyor.
"An itibari ile radyomuzda yeni bir saate başlamış oluyoruz sevgili dinleyiciler."
Radyo programını sunan adamın sesini duyunca tebessüm ediyorum. Bu insanlarında kendilerince sorunları illa vardır. Ama nasıl dışarı yansıtmıyorlar. Yaşadıkları şeylere rağmen nasıl mutlu gözüküyorlar. Hep merak ederim...
"Yeni saatimizi Farah Zeynep Abdullah'ın Unutursam Fısılda için söylediği şarkıyla açıyorum. Bir mazi bin hatıra. İstek şarkılar varsa telefon her zaman açık. Bekliyorum. İyi akşamlar."
Adam kelimelerine son verince şarkı çalmaya başlıyor. Unutursam fısılda... Bu filme Kerem'le gidecektik güya. Eğer onu Melis'le basıp ayrılmasaydık gidecektik. Çoğu şey gibi bu da havada kaldı işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soğuk Ayaz
Ficción Generalİnsan yaşarken çoğu şeyin farkına varamaz... Bazı şeylerin değerini anlamak için kaybetmek gerek. Kaybetmek? Zor olsa... Pişmanlık? Çok olacaktır... Aşk? Sonsuza kadar sürecektir...