2. BÖLÜM: "ADIM"

2.2K 470 353
                                    

Derin aniden ayağa kalkıp el sallamaya başladığında, dehşet bir ifadeyle arkama döndüm.

"Zana!"

Derin'in seslenişiyle bize dönen iki çift göz ile olduğum yerde rahatsızca kıpranmaya başladım. Adım sesleri bize doğru yaklaşıyordu. Kasıldığımın farkındaydım fakat bir türlü rahat olamıyordum.Bakışlarım, umursamazca etrafına bakınan Arşad'a değdi.Kimseye bakmamasının yanı sıra, uzun süre de bakmıyordu.

Ve koyu kahveler bana döndüğünde, Derin ve Zana'nın konuşması, çatal bıçak ve diğerlerinin sesleri sadece bir uğultu gibi geldi o an.Hızlıca bakışlarımı çektim üzerinden.

"Otursanıza." dedi Derin ikisine bakarak. Zana, Derin'in yanına otururken, o da benim yanıma oturmuştu. Oturuşumu dikleştirirken açık siyah saçlarımı sol omzuma alarak aramıza siyah bir duvar çektim.

"Sabah hastaneye gelmişsin?" diye sordu Derin. Zana'nın bakışları bana döndüğünde yavaşça omuz silktim.

"Elini kesmişti." dedi çenesiyle Arşad'ı göstererek.

Derin bakışlarını kısa bir süre bana değdirdikten sonra, Arşad'a baktı.

Arşad, umursamazca omuz silktiğinde Zana'ya baktım.Önümüzden geçen kızı dikkatlice süzüyordu.Bu haline istemsizce sırıttığımda önüne döndü ve bir süre neye sırıttığıma anlam vermeye çalıştı.Sonunda o da dayanamayıp güldüğünde sırıtmam, gür bir kahkahaya dönüştü.

"Ne oluyor?"

Hafif kalın, otoriter sesi kulağıma dolduğunda, yavaşça yutkundum.Bu onun sesiydi.Çok dikkat çeken, etkileyici bir ses tonu değildi fakat ilk kez duyduğumdan yersiz yere kalbimin atışı değişmişti.

Zana cevap vermediğinde, sorusu havada kalmış gibi oldu.Bir süre kimseden ses çıkmadığında, sert bir şekilde boğazımı temizleyerek ellerimle saçlarımı dağıttım ve aramızda ki duvarı kaldırdım.

"Bir şey olduğu yok." dedim sert çıkan sesimle.

Kafasını yavaşça bana doğru çevirirken, dudaklarının alayla kıvrıldığını fark ettim.

"Birbirinize bakıp gülmeniz, sence ne kadar normal?"

Tek kaşım istemsizce havalandığında, verecek bir cevap arıyordum.Dudaklarımı araladığım an, Derin lafa atıldı.

"Siz ne yiyeceksiniz?"

Bakışlarımı tekrar beyaz masaya bıraktığımda o da önüne dönmüştü.

Bir süre kulaklarımı tıkayarak dışarı bakındım.Öğle vakti olduğundan, merkez çok kalabalıktı.

Oradan oraya koşturan öğrenciler, telefonunda dikkatle bir şeyler okuyan genç memurlar, köşede kahkalarla gülen bir grup genç... İnsanlar tuhaftı.Bazıları gereğinden fazla mutluydu, bazıları da tam tersi fazla hüzünlü.Ölçüyü tutturamayıp fazla sevenler, ederinden fazla değer verip elindekileri kaybedenler... İki yüzlü olmaları da cabası tabii.İhanetler, terk edilmişlikler, yarım bırakılmışlıklar...Örneklerle çoğaltabileceğimiz, insanlardan uzak durmamız gerektiğini tembihleyen yüz neden.

Ben, bunları bildiğimden değil bizzat yaşadığımdan insanlardan uzak durmayı, onları uzaktan keşfetmeyi seviyordum.Bu yüzden çoğu kez 'Soğuk nevale' olarak adlandırılmıştım fakat sadece içime kapanık biriydim.Fazla konuşmamak, sert veya soğuk olmak tuhaf biri olduğumu göstermezdi ki.Yeri geldiğinde bende gülüyor, eğleniyordum.Tuhaf gözle bakılmasını doğru bulmuyordum ve sanırım hiçbir zaman da bulmayacaktım.

GUFRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin