3. BÖLÜM: "ANILAR"

2.2K 424 298
                                    

Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz, on.

Tuttuğum nefes boğazıma tırmandığında, seri bir şekilde verip yenisini aldım içime.

Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz, on.

Suyun altından çıkarak sırtımı soğuk fayansa dayadım ve yavaşça yere oturdum. Sıcak su, çıplak bacaklarımdan damlalar halinde düşüyordu. Usulca gözlerimi yumdum ve başımı da fayansa dayadım.

Neydi bunun adı, etkilenmek mi?

Benim yaşımda ki birinin başına gelebilecek en doğal şeydi birilerinden etkilenmem, öyle değil mi?

Düşündüğüm şeye gözlerimin altında kaynayan sıcaklık eşlik ettiğinde boğazımı acıtan yumruyu yollamak adına sert bir şekilde yutkundum.

İçimde bir şeyler çırpınıyordu. Ve senelerdir gün yüzüne çıkarmak istemiyordum. Zamanında gittiğim tüm psikologlar bunun bir tramva olduğunu söyleyerek beni kandırmışlardı fakat bir süre sonra kulak tıkayarak gitmemiştim yanlarına. Söyledikleri şeyler, beni kandırmaktan öteye gitmemişti hiçbir zaman. Onlar beni yeniden iyi biri yapmaya çalışıyor, ben inatla reddediyordum.İçimde bir mezar varken, yeniden nasıl iyi biri olabilirdim? Ölümden mutlu son çıkar mıydı?

Her insan öldürürdü içinde ki çocuğu, er ya da geç. Ben biraz erken yaşta mezara sokmuştum o kızı fakat pişman değildim. Yara dolu ruhuyla en fazla ne kadar dayanabilirdi? O kız, yaralı ruhuyla savaşacak kadar güçlüydü aslında. O ruhun sahibi bendim, ve ben aciz biriydim. Onu, en derinime diri diri gömen bendim.

O savaşçı kızın umudunu çalan, bendim...

Sudan dolayı ağırlaşan göz kapaklarımı zorlukla açarak geriye çekildim ve suyu kapatım. Yavaş fakat temkinli adımlarla ilerleyerek, duvara montelenmiş boy aynasının önüne dikildim ve ruhsuz bakışlarla çıplak bedenimi incelemeye başladım. Saçlarım kemikli omuzlarıma yapışmış, dudaklarım solgun ve ifadesizdi. Gözlerim aynada ki gözlerle buluştuğunda daha derinlerine baktım. Daha ilk saniyesinde yansıyan acılarım, bir anlığına içimin burkulmasına neden olmuştu.

Acılarım...

Altında ezilmem için her defasında yük bindiriyordu ve ben dayanamayacağımdan korkuyordum.

Gözlerimin altında kaynayan damlaları göndermek için birkaç kez kırpıştırdım. Aynada ki görüntüm hafifçe bulanıklaşmıştı. Yavaş adımlarla aynanın önünden ayrılıp kahverengi havluyu vücuduma sararak banyodan ayrıldım.

Yaklaşık on dakika sonra yatağımda uzanır haldeydim ve her ne hikmetse bugün yaşanan olaylar bir türlü aklımdan çıkmıyordu.

Saniyeler dakikaları oluştururken, hâlâ olduğum yerde anlamsızca tavana bakıyordum. Soluk gri renginde ki çalışma masamın üstünde duran telefonumdan bilindik melodi duyulduğunda, ağır hareketlerle yataktan kalkıp masanın üzerinden telefonu aldım ve arayanın kim olduğuna baktım. Derin arıyordu. Aramayı yanıtlayarak siyah portatif sandalyeye oturdum.

"Alo?"

"Alo, Efsa?"

"Hım?" dedim nefes vererek.

"Nasılsın?"

"İyiyim, sen?"

"İyi..." diyerek sustu. Bu hâli beni bir anlığına şüpheye düşürmüştü.

"Derin, bir şey mi oldu?"

"Hayır. Aslında sana bir şey sormak için aradım, müsait misin?"

GUFRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin