Medyaya bıraktığım şarkının bu bölüme çok uygun olduğunu düşünüyorum, dinleyebilirsiniz! :)
Keyifli okumalar...
Yorum ve vote bırakmayı unutmayın! :)
*
Yaşam, insan hayatının sahip olduğu tek şeydir fakat hiç kimse yaşayabildiği günlerin kıymetini bilmez ve zamanının dolduğunu fark ettiğinde ise yaşamı ellerinden kaçıp gitmeye yeltenen bir kelebeğe dönüşür. Yaşıyor olmamız gerçekliğinin üzerine çekilmiş bu hayat perdesi bize yaşamanın ne kadar yorucu ve üzücü olduğunu göstermekten başka hiçbir işe yaramaz, ne yazık ki buna umutsuz bakış açımız da dahil edildiğinde yaşamak kavramı bize acı ve kederden başka bir anlam ifade etmemeye başlar.
Hayat bana her zaman ölümün daha kolay bir kurtuluş yolu olduğunu göstermiş olsa da hiçbir zaman nefes aldığım ve yüreğimin içten yumuşadığını hissettiğim günlere ihanet edememiş, bir şekilde yaşamın güzel yönlerini kendime tutunabileceğim bir dal haline getirmiştim. Öyle olmalıydı, bana verilmiş bu hayata belki çok sağlam siper edememiştim kendimi fakat onu çöpe atacak kadar da delirmemiştim...
Bu hayat bana verilmiş bir emanetti ve zamanı gelince geri sahibine vermem için daha cesur davranmalıydım, aklıma sahip olmalıydım...
Kuruyan dudaklarımı bir kez daha ıslattım ve bu kızgın çöle daha dikkatli bakmaya başladım, burada ne işim vardı?
Tepemde duran ve her dakika sıcaklığını arttıran bu kavurucu Güneş, vücudumu iyiden iyiye terletmeye başlamıştı. Nefes alacak kuvveti kendimde bulamıyordum. Saçlarımın arasından kulak arkama damlayan ter damlacıkları beni iğreti etmekten başka bir işe yaramıyordu, parmak uçlarımla boynuma akan teri sildim ve yürümeye devam ettim.
Burası öylesine sessizdi ki şu koca çölde tek başıma olduğuma yemin edebilirdim fakat birini arıyordum. Gözlerim sürekli olarak bir yerlerde dolanıyor, birilerini arıyordu. Durmadan yürüyor, yürüdükçe ayaklarımın bu alev alev yanan kumlardan haşlandığını hissediyordum...
Bir anlığına toza bulanan gözlerim bakışlarımı talan etmiş olsa da kırpıştırarak geri açtım, etrafım bir anda kum fırtınasına bürünmüştü. Gözümü her kırpıştırdığımda daha da şiddetlenen bu fırtına beni ilerlememden mâhrum ediyordu. Önümü göremiyordum, adımlarım olabildiğince ağırlaşmıştı.
Fırtınanın arasından görmeye çalıştığım bir şey olduğunu fark etmem biraz geç olmuştu. Az ilerimdeki ufak kum tepeciğinin başından birinin bana baktığını hissettim bir an. Onu net olarak göremesem de üzerindeki siyah çarşafı bu kahverengi çölün arasından seçebiliyordum. Yüzünü göremesem de gözlerinin direkt olarak bende olduğunu görüyordum.
Fırtına şiddetini yavaş yavaş azalttığında gözlerimi kıstım ve bana bakan kişiye bakmaya başladım. Yüzünün bir kısmı siyah bir çarşafla örtünmüş olsa da mavi gözlerini seçebilmek benim için zor olmamıştı. Adımlarımı battığım kumdan kurtararak atmaya başladım fakat o kişi sandığımdan daha da uzaktaydı. Oysa ki fırtınanın içindeyken daha yakın olduğundan emindim.
Elimi ağzıma siper ederek yürümeye devam ettim fakat o kişi bir türlü yüzünü dönmüyor dahası gözlerini bir kez bile kırpmadan bana bakıyordu. Göz kontağını hiç kesmemişti fakat ben net göremediğim için arada bir gözlerimi kırpıştırıyordum. İlginç olansa gözlerimi her açtığımda direkt gözlerimin içine bakıyor olmasıydı.
Adımlarımı daha da hızlandırarak ona doğru yürümeye başladım fakat o bundan rahatsız olmuş gibiydi. Yine de ben her adım atışımda o da bana doğru doğru birer adım atıyordu ve bana doğru isteksizce yürüyordu. Kafam iyice karışmaya başlamıştı, kimdi bu kız? Adımlarımı daha da kuvvetlendirerek ona doğru koşmaya başladığımda o da aynı hızla bana koşmaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GUFRA
Mystery / ThrillerKaranlık ruhlarını bilinmezliğe adayan, geçmiş gibi geleceklerinin de kaybolduğu odalarda yaşamını devam ettiren iki yaralı ruh.