Keyifli okumalar dilerim. 💜*
Kader hayatımızın belli başlı dönüm noktalarıdır. Kimden dünyaya geldiğimiz, kiminle evleneceğimiz ve ne zaman öleceğimiz... Bunlara asla müdâhile edemez, değiştiremez ve olacak kötü şeylere engel olamazdık. Kader bize bir şey sunar ve biz onu teşekkür etsekte, etmesekte kabul ederdik. Bu bizden rica edilen bir şey değil, yalnızca kabul etmemiz gereken bir görevdir.
"Gözlerini aç!"
Kafamın içinde uğuldayan sesler netleştiğinde gözlerimi usulca araladım. Gözlerimin aşinâ olduğu karanlık katman katman koyulaşırken aniden bir ışık kütlesi patladı. Kafamı aşağı eğdim ve sulanan gözlerimi kırpıştırarak net görebilmeyi amaçladım. Her şey bulanıktı. Kafamı yavaşça kaldırdığımda paslanmış demirlerin bulunduğu, geniş bir depo gördüm. Gri sıvayla boyanmış uzun duvarlar, bu duvarların başında bulunan dikdörtgen küçük pencereler oldukça korkutucuydu.
Demir bir sandalyeye oturtulmuş vaziyetteydim. Ve ellerim arkadan bağlandığından uyuşmuştu. Parmaklarımı birkaç kez hareket ettirdim fakat o kadar uyuşmuştu ki ellerim buz gibiydi. Gözlerimi etrafta gezdirdim. Hiç kimse yoktu. O hâlde az önce benimle konuşan kimdi? Dudaklarımı aralayarak yüksek sesle konuştum.
"Nerdesin?" Sesim katman katman yayılıp kesildiğinde hiçbir hareketlilik sezmedim. "Kimsin sen?"
"Şşş..." Saçlarımda dolanan parmaklarla beraber gözlerim irileştiğinde bir anlığına soluğum kesildi. "Sakin ol, güzelim."
İrileşmiş gözlerim korkuyla seğirdiğinde parmakları saçlarıma kenetlendi ve hızla kafamı geriye yatırdı. Boğazımdan yırtılacakmış gibi bir ses yükseldiğinde şiddetini arttırarak daha sert çekti saçımı. Hâlâ kim olduğunu bilmiyordum. "Bırak saçımı orospu çocuğu!" Sesim bir haykırış gibiydi ve boğazım yanıyordu.
Birkaç saniyenin sonunda parmakları saçlarımdan tamamiyle çekildiğinde gözlerimden birkaç damla yaş süzüldü. Adım sesleri etrafımda dolandığında, önüme düşen saçların arasından ayakkabısına bakakaldım. Saç diplerim sızlıyordu. Kafamı kaldırıp yüzünü görmeye çalıştım fakat yüzü simsiyahtı...
Yüzünde ki maskenin yalnızca gözleri, ağzı ve burnu delikti. Ambiyansa uygun olan korkunçluğu bir anlığına beni ürkütmüştü. "Nasılsın, Efsa?" Kalın ve ürkütücü derece olan sesiyle adımı sayıkladığın da dikkatle gözlerine baktım.
"Kimsin sen?"
Gür bir kahkaha duvarlarda yankılandı ve söndü. Kaşlarımı çatarak sinirle seğiren çenemi sabit tutmaya çalıştım. "Burada benim kim olduğumun bir önemi yok," Yüzünü yavaşça yüzüme yaklaştırdı. Maskenin altında ki nefesi yanaklarımı okşuyordu. "Senin kim olduğunu öğrenelim, Efsa Saruhan."
Yüzümü geri çekerek derin bir nefes aldım. Bu arada arkada bağlanmış ellerimi çözmeye çalışıyordum fakat milim açamamıştım. Zeliş'in tırnak yememe kızmasında ki nedenini şimdi daha iyi anlıyordum! "Ne saçmalıyorsun?" dedim yüzümü ekşilterek.
"Söylesene," Dikleşerek önümde volta atmaya başladı. "Gerçekten onun için burada kalmaya razı mısın?"
Birkaç saniye kaşlarımı çatarak ona baktım. Aklımdan isimler geçerken bir anda duraksadım. Kaşlarım normal hâline dönerken gözlerim irileşti. Bir fısıltı halinde konuştum. "Arşad..."
"Zekisin," Yeniden bana doğru eğildi. "Ama aptalsın." İşaret parmağıyla kafamı ittirdi. "Burada olmanın sebebi de bu."
"Konuş artık." Sinirlen gözlerimi kapatıp açtım. "Sabrımı taşırıyorsun!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GUFRA
Mystery / ThrillerKaranlık ruhlarını bilinmezliğe adayan, geçmiş gibi geleceklerinin de kaybolduğu odalarda yaşamını devam ettiren iki yaralı ruh.