Şarkı: Lucia - Silence
Araba öyle sessizdi ki, sessizliği bozmak adına ağzımı açtım. "Nereye gidiyoruz?"
"Dağ evine." Bunların dağ evi de mi vardı? Gerçi olmaması anormal olurdu. Babası kocaman kolejin müdürüydü. Boru mu?
Midem bulanmaya başlayınca yüzümü ekşittim. Zaten çok acıkmıştım, midem günlerce gün yüzü görmüyor, sadece kahve ile yetiniyordu. "Daha çok var mı?"
Arabayı durdurdu ve dönüp beni incelemeye başladı. "Sana ne oldu böyle, bi açıkla bakayım güzelim." diyip gülümsedi.
Allah'ım! Bir insanın gözleri, gülüşü, dudakları bu kadar mı özlenir! Bir insanı nasıl olur da kendimden çok düşünür, kendimden çok fazla bir miktarda severim?
Ve çok uzun zamandır güzelim sesinden duymadığım o güzelim kelimesi. O kadar çok özledim ki her konuştuğumda ağlayasım geliyor. Uzun bir süre gözlerimi yüzünden ayırmadım ve onu incelemeye koyuldum. Yüzü bile eskisi gibi değildi. Çökmüştü, yorgun olduğu her zerresinden belli oluyordu.
Ah be adam! Hiçbir şey canından değerli değildi ki senin. O saçların, o kirpiklerin, o tenin; bir daha herhangi bir bedende birleşemeyeceğine dair yüz binlerce kez yemin edebilirim!
Kendimi toparlayıp soğukkanlılıkla, "Ne olmuş?" dedim.
"Zayıflamışsın, gözlerin kıpkırmızı. Yine mi dikkat etmedin kendine?" diyip kaşlarını çatınca başımı arabanın camına doğru çevirdim.
Kendime dikkat etmediğimde bana kızıyordu. Hatta sırf şu iştahımın olmaması yüzünden kaç kere azar yedim hatırlamıyorum bile. Ama şimdi ben ona nasıl anlatayım o yokken yaşadıklarımı? Çatalımı zeytine batırdığım anda aniden gelen o saatlerce ağlama saçmalığını...
"Aynıyım, sana öyle gelmiş herhalde." diyerek inkar ettim. Yüzümü yavaşça elleriyle kavrayarak kendine doğru çevirdi. Çevirdi çevirmesine ama benim onun gözlerine bakacak gram kadar cesaretim yoktu.
"Beklerim." dedi ve devam etti, "Sen gözlerimin içine bakana kadar."
Yüzümü ellerinin arasından kurtarıp, "Yola devam etsek artık diyorum?!" dedim huysuzca arkama yaslanarak. Davranabildiğim kadar soğuk ve mesafeli davranmaya çalışıyordum, her ne kadar zor olsa da. İçimden geldiği gibi davransam, şu an boynuna sarılmıştım, kokusunu içime çeke çeke öpüyordum. Ama henüz erkendi, biraz cezasını çekmek zorundaydı.
"Hiç vazgeçmeyeceksin değil mi?"
"Neyden?"
"Şu beni sinir etme huyunu diyorum."
"Ben bir şey yapmıyorum. Sinir olup olmamak sana kalmış." dedim sırıtarak ve müziğin sesini açtım. Bana tip tip bakmaya devam eden Cenk'e gözlerimle direksiyonu işaret ettim. Kafasını sallayıp arabayı çalıştırdı.
Gözlerimi açtığımda kendimi şöminenin karşısında, Cenk'in yanında buldum. Ellerini saçlarımda dolaştırarak konuşmaya başladı."Ne demiş Franz Kafka biliyor musun?" dedi ve devam etti. "Ve ben tüm zamanımı, bütün zamanımdan bin kat fazlasını, Dünya üzerinde var olan bütün zamanlarımı senin için kullanmak istiyorum."
Kendimi gülümsemekten alıkoyamadım. Tekrar ağzını konuşmak için açtı. "Ve ne demiş Nazım Hikmet.." Ellerini yüzümde dolaştırmaya başlarken devam etti, "Güldün, güller açıldı penceremin demirlerinde. Ağladın, avuçlarıma döküldü inciler."
Hızlıca yerimden doğruldum ve ayağa kalktım. "Cenk, bu ne ya? Kendimi edebiyat dersinde hissettim."
Tebrikler Dorina, seçilmiş sertifikalı öküzlerden birisin!
![](https://img.wattpad.com/cover/30160602-288-k648921.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kum Tanesi
Novela Juvenil"yani şu hayatta senin bile yerin dolacaksa inanacak hiçbir şeyim kalmaz"