2.BÖLÜM

489 33 9
                                    

Şarkı: Birdy-People Help The People

Yüzüme çarpan Güneş ışınlarıyla gözlerimi açtım. Kafamı sola doğru döndürünce abimin olmadığını fark ettim. Hemen cebimden telefonumu alıp ekranını açtım. Saat dokuz -sabah- olmuştu. Abimi arayınca telefonunu meşgule attı. Tam onun için endişelenmeye başlamışken abim kapıyı açtı. Ve ben de korkudan dolayı yüksek bir çığlık atmayayım mı...

"Kızım salak mısın, ne diye çığlık atıyorsun?"

"Birden öyle kapı açılır mı abi ya, daha yeni uyandım."

"Bunun için çığlık atılır mı Dorina?"

"Onun için atmadım zaten. Seni aradığımda telefonu meşgule atınca korktum."

"Aman amaan, kim abisi için korkarmış." diyerek burnumu ve yanaklarımı sıkmaya başladı. Bir yandan saçlarımla oynuyordu.

"Abi ne yapıyorsun, bırak. Ya abi bırak diyorum." diye atarlandım.

Evet, bildiğiniz atarlandım, beni çocuk gibi böyle sevmesi her zaman hoşuma gitmiyordu. Abim de bana sert bir bakış atıp önüne döndü. Böyle bir beş dakika falan sessizlik oldu, ne o ne de ben hiç konuşmadık. En sonunda kafamı ona döndürüp nerede olduğumuzu sordum. Bana baktı, hiçbir şey demedi ve arabayı dikkatlice park etti.

"Hadi in, geldik." diyince arabadan indim.

Abim önden giderek yüzüme bakmadan "Beni takip et." dedi. Ben de dediğini yaptım.

Daha sonra parmağıyla binayı işaret ederek gösterdi. Üç katlı siyah~beyaz~gri taşlarla yapılmış bir binaydı. Küçük bir bahçesi vardı. İçeriye girerken Tanrı'ya İstanbul'da başlayacak yeni hayatımın güzel olması için âdeta yalvarıyordum.

Daireye girdiğimizde ilk önce etrafa bakındım. Pudra rengi duvarlar, duvarlara asılmış tablolar, Ankara'daki evimizin mobilyaları...

"Bak burası senin odan." diye kolumdan tutup çekiştirdi sayın, sevgili abiciğim. Odaya girdiğimizde ben odayı, abim beni inceliyordu.

"A-abi çok güzel, çok beğendim." Sarıldım. O da ellerini belime dolayıp sarıldı. Ayrılınca her yeri gezmeye daha doğrusu keşfetmeye devam ettim. Tam odama girecek iken abim seslendi, "Dorina, mutfağa gel!" Yavaş yavaş mutfağa doğru yürüdüm.

"Abi!?" dedim şaşkınlıkla. "Sen ne ara kahvaltıyı hazırladın?" Gerçekten şaşırmıştım. Bu kadar güzel kahvaltı hazırladığını bilmiyordum.

"Yaklaşık 20 dakikadır evde boş boş dolanıyorsunuz Dorina Hanım. Baktım sizin kahvaltıyı hazırlamaya niyetiniz yok bari aç kalmayalım diye ben hazırlayayım dedim."

"Aman bir sabah da sen hazırlasan ellerin kopmaz abicik." diye gülerek ona baktım.

"Ama becerikliymişsin, şaşırttın." Normalde mutfakla ilgili her şeyi ben yapardım. Sadece abim arada yardım ederdi.

"Ee öyleyimdir biraz." Ona bakarak güldüm -kafamı da dalga geçercesine salladım- Abimin bu hallerini gerçekten seviyordum. Annemle babamın ölümünden sonra birbirimize daha çok bağlanmıştık.

Sessizce kahvaltımızı ederken abim bu sessizliği bozdu,"Kahvaltını bitirdikten sonra hemen hazırlan, okula gideceğiz."

"Zaten daha yemeyeceğim, doydum. Hemen hazırlanıyorum."

"Tamam, hızlı ol." Odama gidip bavullarımdan bir siyah kot, toz pembe askılı salaş bir tişört aldım. Giyindikten sonra rimelimi sürdüm, saçlarıma şekil verdim. Tekrar etrafıma baktım. Burası güzeldi, gerçekten güzeldi. Şimdi sırada burayı güzel anılarla doldurmak vardı.

Abim 24 yaşında bir mimardı. Ben ise 15 -iki ay sonra 16 yaşıma gireceğim- yaşında üç gün sonra 10. sınıfa başlayacak bir kızdım. Daha yaşayacağımız bir sürü şey olacaktı. Bunları yaşarken ne kadar sevinsek, üzülsek, şaşırsak, acı çeksek, kararsız kalsak da seneler sonra bunları gülerek anlatacak ve gülerek dinleyecektik. Tamam, belki biraz hüzünlenebilirdik, ama şüphesiz hiç unutmayacaktık.

Bavulumu boşaltıp aradan çıkmasını istiyordum. Ne de olsa yapılacak çok şey vardı. Bavulu boşaltmak için açacak iken abimin sesini duydum.

"Geldiğinde boşaltırsın, şimdi seni okula kaydettiklere gideceğiz. Ben arabaya gidiyorum. Aşağıya beş dakika içinde in." Ağzımı açıp cevap verecek iken kapıyı kapatıp gitti. Ee bir benim fikrimi de alsaydı fena olmazdı hani. Ya belki şimdi gitmek istemiyorum ya da daha hazır değilim. Uyuz değil mi işte.

Odamdan çıkıp dış kapıyı kilitledim. Anahtarı cebime atıp kapıyı bir daha kontrol ettim. Merdivenlerden hızlıca inerek arabaya doğru koştum.

Arabaya bindiğimde gideceğim, üç senemi geçireceğim okulumun ismini bile bilmediğimi fark ettim. İnsan biraz araştırma yapar değil mi? Herhalde yapar. Ama ben yaptım mı? Tabiki de hayır, böyle bir şey daha yeni aklıma geldi. Evet, biliyorum artık çok geç. Abime doğru kafamı çevirdim.

"Abi?" Başını bana doğru döndürüp hemen yola çevirdi.

"Efendim?"

"Okulun adı ne? Ya da bahçesi büyük mü? Peki okul kaç katlı?" lafımı kesti.

"Gidince görürsün, süpriz olsun."

Ters bir bakış atarak, "Çok kötüsün abi." dedim.

"Biliyorum abisinin kuzusu." Uyuz işte bildiğin uyuz. Söylese ne olurdu sanki?

Kum TanesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin