Şarkı: Ron Pope- A drop in the ocean
'Emin misin?' diye soru yönelttiğimde gülümseyerek bana bakıyordu. Gözleri bile gülüyordu. Hiçbir şey demeyince utanarak kafamı yere eğdim ve parmaklarımla oynamaya başladım.
"Sonuna kadar."
Dediğini anlayamayınca yüzüne kaşlarımı kaldırarak baktım. O da benim bu halime gülerek, "Yakışmış, sonuna kadar eminim" diyerek yanıt verdi.
"Teşekkür ederim." dedim. İlerleyerek koltuğa, yanına oturdum. Ama yakışmaması zaten mümkün değildi. Cenk'in pijamasıydı. Tabi herkese benim kadar yakışmazdı. Tabiki dalga geçiyorum. Benden güzel olan o kadar çok kız vardı ki..
Güzel kızlardan nefret ediyorum arkadaşlar. Of, bakın yine sinirlendim!
Cenk yerinden doğrulup ortada duran sephadan kumandaları aldı ve tekrar eski pozisyonuna geri döndü.
Televizyonu açıp kanalları karıştırdı fakat saat geç olduğundan kanallarda güzel bir şey yoktu.
"Gözüne takılan, güzel bir şey gördüysen söyle." Kafamı salladım.
Kanallarda hala gezinirken gözüm yabancı dublaj, yeni başlayan bir filme çarptı.
Dublaj izlemeyi pek sevmiyordum, sesleri bana çok yapmacık geliyordu. Alt yazılı olunca daha hoşuma gidiyordu. Aslında eskiden alt yazılı izlemeyi sevmezdim. Çünkü yazıyı okuyayım derken filmi veya diziyi izleyemezdim. Ama zaman geçtikçe izlediğim yabancı dizi/filmlerden dolayı alt yazıya alışmıştım.
"Bunu izlesek olur mu?" Ona bakmadan söylemiştim fakat şu an gözlerini üzerimde hissediyordum.
"Korku filmi mi seyretmek istiyorsun?"
Korku filmi izlemeyi sevmiyordum ve bu filmin korku filmi olduğunu bilseydim Cenk'e hayatta söylemezdim. Ama şimdi izlemek istemiyorum desem korktuğumu anlardı. Anlayacağınız kendi kazdığım kuyuya kendim düştüm.
"Başka seçenek yok?"
'Başka bir seçenek var mı?' dercesine kaşımı kaldırarak söylemiştim.
Lütfen var de, bu gece uyumak istiyorum gerçekten. Sabaha kadar bir sağa, bir sola dönüp uykusuz kalmak isteyeceğim son şeydi.
Mahvoldum valla mahvoldum.
"Yok." dedi ve yandan gülümseyerek arkasına yaslandı.
Ben bir insana yandan gülmenin bu kadar yakışacağını bilmezdim, hatta tahmin bile edemezdim.
Şu ana kadar yandan gülen birçok insanla karşılaşmıştım ve hepsi, ciddiyim hepsi serseri gibi gülüyordu.
Ama Cenk..
Nasıl desem; bir ressam gelmiş de Cenk'in zaten kusursuz olan yüzüne bir de büyüleyici bir gülüş koymak istemiş ve bunun için saatlerce, haftalarca hatta yıllarca uğraşmış, sonunda harika bir sonuç elde etmişti.
Gülüşü sanki Dünya'nın sekizinci harikasıydı.
Belki bu kadar az güldüğünden, daha doğrusu bu kadar az içten güldüğünden gülmesi bu kadar güzeldi. Her zaman güzeldi, komple güzeldi.
Zaman geçtikçe film yüzünden geriliyor ve gözlerimi iri iri istemsizce açıyordum. Korkmanın yanında, bir insanın bedeninden çıkarılmış organlarını görünce daha da midem bulanıyordu.
Kız filme odaklanmıştı. Fakat erkek filmi izlemek yerine kızın her saniye değişen bu güzel, bu doğal hallerini izliyordu. Ne kadar filme odaklanmak istese de yapamıyordu, kızın ufacık bir tepkisi erkeğin hayran kalmasını sağlıyor, filmi izlemesine engel oluyordu. Daha sonra erkek kıza bakarak gülümsedi.
"Ulan." dedi. "Ulan seni izleyen Tanrı ne şanslı!"
"Cenk." diyince birden içi ürpermiş gibi bana baktı.
"Bir sorun mu var?" Bana bir sorunun olup olmadığını soruyordu ama sanki onda bir sorun vardı.
"Başka bir şey izlesek?" Yüzümü buruşturarak söylemiştim. Sesimin korkudan değişip titremesini söylememe gerek yok bile.
"Hayır." Ya tamam, nazik değilsin biliyorum ama korktuğumu görmüyor musun zalımın oğlu!
Gözlerimi devirerek televizyondaki filmi izlemeye devam ettim.
Filmde yapılan şeyler o kadar gerçekçiydi ki, yapılanları kendi üzerimde hissediyordum.
Adamın canlı canlı kadının gözünü yakmasıyla Cenk'e sarılıp kafamı boyun girintisine saklamam bir olmuştu.
"Cenk, Cenk, Cenk!" diye bağırmaya başladım.
Cenk'in bana içten içten güldüğünden emindim. Korkudan zor nefes alıyordum. Cenk'in ellerini saçlarımda hissedince istemsizce gözlerimi kapattım.
Saçlarımı yavaş yavaş okşamaya başlayınca rahatlamaya başlamıştım.
Adam, ellerini kızın saçlarına götüreceği sırada ellerinin titrediğini fark etti. Kıza dokunmaya korkuyordu. Böylesine bir duyguyu ilk defa yaşıyordu, ilk defa böyle yoğun hissediyordu.
"Sakin ol," dedi saçlarımı okşamaya devam ederken. " Sadece bir film, bu kadar korkmana gerek yok."
Kafamı kaldırıp, "Nasıl yok ya?" Korkudan akan göz yaşlarımı yeni fark etmiştim. Hemen elimin tersiyle sildim.
"Görmedin mi, adam kadının gözünü nasıl canlı canlı yakıyor?" Cenk bana bakıp sırıtıyordu.
Ben korkuyorum, o sırıtıyor.
Ben korkuyorum, o bana güzelce bakıyor, çok güzelce.
Yapma be çocuk, bu kadar güzel bakma.
Alışkın değilim böyle şeylere hiç, gram anlamıyorum da.
Sen karşımda durmuş bana öyle güzelce bakıyorsun.
Ne yapacağımı, nasıl tepki vereceğimi de bilmiyorum.
Zaten kalbimin göğüs kafesimi delip dışarı fırlayacağını düşünüyorum, bir de sen böyle güzel bakıyorsun.
"Cenk ya ne bakıyorsun, kapat şu televizyonu!" diye cırladım.
Evet, bildiğiniz cırladım. Çocuk bana o kadar güzel bakıyor ve ben cırlıyorum. Demek ki şu odunluk meselesi sadece erkekler için geçerli değil. Şekil A'da -bende- belli olduğu gibi.
Yanında duran kumandaları aldı ve kapatma tuşuna basarak televizyonu kapattı.
Ne yapacağımı bilemediğimden gözlerimi yerdeki halıya diktim. Yalnız şaka maka güzel halıymış. Desenleri çok dikkatli incelendiğinde belli oluyordu. Dikkatlice incelemeyen biri için bu desenler bir gölge gibi duruyordu. Pahalı ve markalı olduğu her halinden belliydi.
İkimiz de sessizce oturduğumuzdan iç sesim konuşmaya başlamıştı.
Okul.
Yarın okula gidecek miyiz?
Asansörde kalmanın, bütün okula rezil olmanın nedeni olan çok sevdiğim(!) okul formalarım acaba nerde?
Kafamı solumda oturan Cenk'e doğru çevirdiğimde, onu kafasını koltuğa yaslamış bir şekilde gördüm. Bir şey söylemek adına açılan dudaklarım yavaşça ve şaşkınlıkla kapandı.
Cenk Ayaztaş.
Uyuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kum Tanesi
Teen Fiction"yani şu hayatta senin bile yerin dolacaksa inanacak hiçbir şeyim kalmaz"