15. BÖLÜM

293 20 6
                                        

Şarkı: Pera - Sensiz olmaz

Evim sokağın sonunda olduğu için hızlıca adımlarımı sokağın sonuna doğru yönelttim.

Kafam karmakarışık. Hiç bir şey hissedemiyorum. Aslında ne hissetmem gerektiğini bilmiyorum. Duygularım birbirine karıştı. Evet, tam olarak bu.

"Beni beklemeyecek misin?" Cenk'in sesi korkmama sebep olmuştu.

Bağırmamıştı, kötü bir şekilde de söylememişti. Aksine çok rahatlatıcı bir ses tonuyla söylemişti. Fakat benimle birlikte otobüsten indiğini fark etmemiştim.

Olduğum yerde durarak omzumun üstünden Cenk'e baktım. "Sen de mi indin benimle birlikte?" Şaşırdığımı belli eden bir ses tonuyla söylemiştim.

Hızlı adımlarla yanıma geldi. "Görmedin mi?"

Hayır dercesine kafamı salladım yere bakarak ve yürümeye devam ettim. O da bana uyarak beni takip etti.

Yol boyunca konuşmamıştık. O kadar hissizdim ki, ne diyeceğimi veya ne yapacağımı bilemiyordum.

Sokağın sonuna -evime- ulaştığımızda çantamdan anahtarımı çıkarıp kapıyı açtım.

Kapıyı açıp içeri girince ona dönüp, "Gelmek ister misin?" dedim sakin bir sesle ve ayaklarımı ayakkabılarımdan kurtararak.

"Rahatsız etmek istemem." dediği gibi kapıyı açık bırakıp arkamı dönerek içeriye doğru yürümeye başladım.

O da içeriye girerek kapıyı kapattı ve ayakkabılarını çıkararak benim olduğum yere -mutfak- geldi.

Dolaptan bir bardak çıkarıp su doldurarak yavaşça içtim. Boğazım çok fazla kuruduğundan dolayı suyun tadı çok kötü gelmiş ve midemi bulandırmış, yüzümü ekşitmişti.

"Bir sorun mu var?" Cenk'in hareketlerimi bu kadar incelemesi beni tedirgin ediyordu.

"Yoo." dedim kendime inanamadığım neşeli bir sesle.

"Peki." Peki mi? Cenk Ayaztaş, benim bildiğim peki kelimesi trip yaparken kullanılıyor.

"Sen oyalan, ben beş dakika içinde geliyorum." diyerek mutfaktan çıkıp odama gidecek iken mutfağa geri döndüm. Sephanın üzerinde duran kumandaları göstererek, "Kumandalar da orda televizyonu açmak istersen." dedim ve bu sefer mutfaktan çıktım.

Mutfakla oturma odamız birleşik, siz benim mutfak dediğime bakmayın yani.

Odama gidip okul kıyafetlerimden kurtularak evde giydiğim siyah tayt ve bordo renk uzun kollu tişörtümü giydim ve lavaboya gittim. Yüzümü ve ellerimi soğuk suyla yıkayarak havluyla kuruladım. Yüzüme vuran soğuk havadan sonra soğuk su kendime gelmemi sağlamıştı.

Diş fırçalama takıntım var demiştim ya size, hah işte diğer bir takıntım ise ellerimi yıkamak. Günde en az yüz kere ellerimi yıkıyorum be arkadaş!

Ellerimi çok yıkadığım için ellerim hızlıca kuruyordu. Bunu önlemek için ise ellerim için nemlendirici kremler kullanıyordum. Bazen birkaç gün sürmeyi unuttuğumda ellerim kupkuru olup çatlıyor ve canımı acıtıp çok kaşındırıyordu.

Lavabodan çıkıp oturma odasına doğru ilerlediğimde Cenk'i ellerini birbirine bağlamış bir şekilde otururken gördüm. Belli ki bir şey düşünüyordu. Çünkü benim geldiğimi sonradan fark etmişti.

Ben de karşısına geçerek, "Aç mısın?" diyince kafasını sallayıp, "Yok, uğraşma." dedi.

Tabiki açtı. Sadece uğraşmamı istemiyordu. Kolumda duran lastiği alarak saçlarımı dağınık bir topuz şeklinde topladım. Mutfağa doğru giderek dolaptan bir makarna ve hazır çorba çıkardım. Daha sonra salata için yoğurt kovasını ve dört tane salatalığı alıp tezgâha koydum. Su ısıtıcısına makarna ve hazır çorbayı yapmak için su doldurup suyu ısınmaya bıraktım.

Kum TanesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin