28. BÖLÜM

78 8 6
                                        

Resim: Dorina

Gözlerimi açar açmaz başıma saplanan ağrı ile yüzümü buruşturdum. Burası da neresi? Neredeyim ben?

Ayağa kalkıp odanın içinde bulunan lavobaya gidip yüzümü yıkadım ve ağzımı çalkaladım. Ağzımda iğrenç bir tat vardı ve bu beni fazlasıyla rahatsız ediyordu. Tam lavobadan çıkacağım sırada aynada kendimi görünce bildiğiniz kendimden tiksindim. Saçlarımın dağınıklığı mı daha beterdi yoksa gözlerimin kan çanağı gibi kırmızı olması mı? Saçlarımı hemen su ile düzeltmeye çalıştım. Az da olsa işe yaramıştı.

Lavobodan çıktım ve yatağımı düzeltip camdan çevreye bir baktım. Gerçekten burası hiç tanıdık gelmemişti. Oda kapısını açtım ve evde dolaşmaya başladım. Kimse yoktu. Sahiden ben neredeydim? Yoksa, yoksa barmen bana 'Başka bir yere mi gitsek?' dediğinde onla mi gitmiştim? Hayır, hayır olamaz.

Dün ilk defa alkol kullandın ve bu kadar çok içtin Dorina! Helal sana, tebrik et kendini, mükemmel bir şey yaptın. Kafana edeyim senin Dorina!

Kendime saydırmaya devam ederken, "Uyandın mı?" diyen Kıvanç'ın sesiyle korkudan gözlerimi açmam bir olmuştu.

"Korkma, benim. Dün gece evine gitmek istemeyince buraya getirdim. Hatırlamıyor musun hiçbir şeyi?" dedi Kıvanç tek kaşını kaldırarak.

Kafamı 'hayır' dercesine sağa sola salladım ve parmak uçlarımla ağrıyan başımı okşayarak, "Hayır." dedim.

"Başın mı ağrıyor?"

"Hem de çok fazla."

"Ne diye bu kadar içtiysen! Bünyen alışık olsa bişey demeyeceğim ama..." diye konuşmasına devam edecek iken lafını kestim.

"Bilmiyormuş gibi konuşma."

"Haklısın, özür dilerim. Ha bu arada unutmadan..." Kapının zili çalınca kapıya yaklaşarak, "Ve geldi." diyince merakla gelenin kim olduğuna baktım ve görür görmez gözlerimi devirdim.

"Yine mi sen? Ciddi misin? Gerçekten bunu neden yaptığını merak ediyorum!" diyip suratına iğrenircesine baktım.

"Bakma bana öyle Dorina, lütfen!" diyince ona doğru birkaç adım atıp bağırmaya başladım.

"Cenk, yeter! Seni her unutmaya çalıştığımda karşıma çıkmak zorunda değilsin! Bıktım, sıkıldım, yoruldum, hem de çok yoruldum! Sürekli karşıma çıkmandan, sürekli seni düşünmekten yoruldum. Unutamamaktan yoruldum, seni anlamaya çalışmaktan yoruldum. Ya şu bir türlü bana söyleyemediğin, sakladığın o çok önemli şeyi bana söylersin ya da hayatımdan bir daha girmemek üzere çıkarsın. Yeter artık, gerçekten yeter! Bana acıdan başka hiçbir şey vermiyorsun!"

"Biraz daha sabret güzelim, çok az daha. Söz hepsini anlatacağım zamanı gelince."

"Ne zaman gelecek acaba bu zaman? Cenk, anlamıyorsun. Günden güne kafayı yiyorum, her gün sinir krizleri geçiriyorum. Sana karşı güçlü görünmeye çalışmaktan, hiçbir şeyi belli etmemekten yoruldum. Ya şimdi anlatırsın her şeyi, ya da çıkarsın hayatımdan. Karar senin." dedim fazlasıyla kararlı bir ifadeyle. Gerçekten kafayı yemiştim. Bu olanlar bünyeme çok ağır geliyordu. Doğru düzgün yemek yemiyordum, uyuyamıyordum, düşünmekten ders çalışamıyordum, bu olanlardan iyice dengesizleşmiştim. Anlamaya çalışmaktan ama bir türlü anlayamamaktan yorulmuştum. Artık 'İnceldiği yerden kopsun!' demekten başka çarem yoktu.

"Sen ciddisin?" dedi Cenk iki kaşını da kaldırarak.

"Fazlasıyla."

"Peki anlatmadım diyelim, o zaman ne olacak?"

"Ne mi olacak? Hiçbir şey yaşanmamış olacak." dedim acımasızca.

"Onca şeye yazık olacak yani, öyle mi?"

Kafamı salladım. Dakikalarca yüzümü -mimiklerimi- inceledi ve aniden kolumdan tutup beni dışarıya doğru çekince, "Ne yapıyorsun!?" diye bağırdım.

"Yeter artık, sana her şeyi anlatacağım. Seni kaybetmeyi göze alamam. Sana bu kadar alışmışken, sen benim en güzel alışkanlığım olmuşken senden vazgeçemem. Seni seviyorum, seni çok seviyorum. Ve inan ki yoruldum, hatta senden daha çok yoruldum. Bu kadar çok şeyi bilmekten, sana anlatamamaktan, seni kaybetme korkusuyla yaşamaktan gerçekten yoruldum. Seni kaybetmekten, seni kırmaktan çok korktum. Ama yine de istemeden çok fazla kırdığımın farkındayım. Özür dilerim, çok ama çok özür dilerim. Birinci dereceden yakınlarımızın yaptığı saçma sapan şeylerin acısını bizim çekmemiz, hesabını bizim ödememiz çok saçma. Bunları öğrendikten sonra benle olmak istersin ya da istemezsin sana kalmış bir şey. Ama gerçekten ben de sonradan öğrendim. Eğer bilseydim, en başından sana yaklaşmazdım. Sana aşık olmam zaten kaçınılmazdı, aşık olmamak elimde değildi. Ama eğer bunları bilseydim dediğim gibi sana bir adım bile yaklaşmazdım." diyip beni arabaya doğru kolumdan çekerek yürüdü.

Arabaya binince yol boyunca ağzını bıçak açmadı. Cenk'i ilk defa bu kadar sinirli görmüştüm. Sahi, söylemekten bu kadar korktuğu şey neydi? Gerçekten bu kadar kötü bir şey miydi?

Meraktan ölüyordum. Bir an önce ortada neler döndüğünü öğrenmek istiyordum. Öğreneceğim şeyleri duymaktan çok korksam da artık sabredemiyordum. Ne olacaksa artık olsundu. Bana da yazıktı, sahiden bize de yazıktı!

Kum TanesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin