Resim: Daniel Sharman
Şarkı: Aerosmith-Dream onŞu an sıraya doğru yaklaşan çocuk, okula kaydolmaya geldiğim zaman kafama top atan çocuktan başkası değildi. Utanılacak bir şey olmamasına rağmen o gün aklıma geldikçe her hücremi utanma duygusu sarıyordu. Bugüne kadar hiçbir ilişkim olmamıştı, hatta erkek arkadaşım -sınıftan, mahalleden veya başka bir yerden- bile yok denilecek kadar azdı. Ve o gün yaşananlar bünyeme haliyle ağır geliyordu.
Cenk sıraya doğru ağır adımlarla başını yerden kaldırmadan geldi ve oturdu.
Yüzünü bırak, gözlerini bile kaldırıp bana bakmamıştı. Bu hareketi sinirime dokunsa da belli etmedim. En azından bir merhaba diyebilirdi.
Mira ve Derin, bir Cenk'e bir bana bakıp duruyorlardı. Sanırım Cenk'in hiçbir şey dememesine şaşırmışlardı.
Derin'in telefonuna gelen bir bildirimle Derin'le Mira gözlerini bizden çekerek telefona dikkat verdiler.
İkisi de aynı anda, "Aaaay ama çok..." diye kelimeleri uzatarak söylendiler.
"Ne?" dedim kaşımı kaldırarak.
Telefonu bana uzatarak, "Yaa Daniel Sharman'a baaak, çok yakışıklı değil mi?" Cenk'in kafasını hafifçe bana doğru döndürdüğünü fark ettim, gözlerini üzerimde hissediyordum.
Telefondaki görüntüyü birkaç saniye inceledim. "Bence..." duraksadım, Cenk'in gözleri hala üzerimdeydi. "Klasik."
Hayır, aslında klasik değildi.
Çok yakışıklıydı. Ama Cenk yanımda oturuyor iken bunu söylemek istemedim, nedenini sormayın çünkü ben de bilmiyorum.Kafamı Cenk'in olduğu tarafa doğru çevirince, tek kaşını kaldırıp telefondaki fotoğrafa baktığını fark ettim. "Sence nasıl?" dedim.
Gözlerini telefondan ayırarak bana baktı. Hiçbir şey söylemeden bana baktığı için rahatsız oldum ve kafamı kızlara doğru çevirdim.
Onlar da bana, 'Sen ne yapıyorsun, bu cesaret nerden?' bakışı atıyorlardı.
Kafamı çevirdiğim anda "Klasik." dedi ve yerinden kalkarak sınıftan çıktı.
Kızlar ilk ona, sonra bana baktılar. Bir şey söylemediklerinde, "Noldu niye öyle bakıyorsunuz?" dedim dudağımı büzerek.
"Geçen sene de Cenk'le aynı sınıftaydık ve sadece bir kere konuşmuştuk, yani tabi ona konuşmak denirse. O zaman da ona nöbetçi olduğunu söyledim, o da kafasını sallayarak gitti. Bu olay da dönemin ortalarında olmuştu. Senin daha ilk günün ve sen direk ona soru yönelttin. İşin garip tarafı da, cevapladı. Benim bildiğim o çocuk konuşmaya üşeniyor." diye lafa girdi Derin, sırıtarak onu dinledim ve kafamı sağa sola salladım.
"Kafayı mı yedin Dorina, ne sırıtıyorsun?" Bu sefer Mira araya girdi.
"Bence onu çok büyütüyorsunuz gözünüzde." diyerek karşılık verdim. İkisi de afallamış bir şekilde bana bakıyordu.
Bir şey söyleyeceklerini anladığım sırada zil çaldı. Ben de kızlara lavobaya gideceğimi söyleyerek onlardan kısa bir süre için de olsa ayrıldım.
Lavaboya gidip saçlarımı düzelttim ve kıyafetime çeki düzen verdim. Ders zilini duyduğum an hızlıca sınıfa çıktım.
Kızlar aralarında konuşuyorlardı. Cenk de yerine oturmuş, telefonuyla ilgileniyordu.
Yerime oturduğumda kızlar kaş göz işareti yaparak bana bir şeyler anltmaya çalıştılar. Onları anlayamayınca, "Ne anlatmaya çalışıyorsunuz ya, hiçbir şey anlamadım." diyince kızlar sinirli bir bakış attı, Cenk ise telefonu sesli bir şekilde sıranın üstüne koydu.
Açıkcası ben kızları anlamaya çalışmaktan Cenk'in burada olduğunu unutmuştum. Kızlara masum bir bakış atarak 'Özür dilerim.' mesajı vedim. Onlar da gülerek karşılık verdi.
Bu halimizi gören Cenk konuyu anlamak için bizim yüz ifadelerimizi inceliyordu.
Ben de konuyu dağıtmak adına, "Ya bir şey soracağım, bugün derslere niye hiç hoca girmiyor?" diyerek ortaya bir soru attım.
Mira anında cevap vermek için atladı. Fazla sıcakkanlı ve konuşkan biriydi. "Bizde ilk haftalar ders işlenmez, ikinci hafta ders işlemeye başlıyoruz." Kaşlarımı kaldırarak cevap verdim.
"Hadi ya, eski okulumda bırakın ders işlemeyi, ilk gün ödev veriliyordu yarınki derse hazır gidelim diye."
Bu cevabıma karşılık Mira da Derin de çok şaşıracak aynı anda, "Abartmışlar." diye tepki verdiler.
Ve bilin bakalım kim bu olaya karşı tepkisiz kaldı? Evet, Cenk.
Ya tamam, ben de her şeye aşırı bir tepki vermem ama az da olsa kaşlarını kaldırırım, gözlerimi açarım ya da ne bileyim hafif bir şekilde gülümserim. Ama Cenk'in yüzünde bir mimik bile oynamıyordu.
Bu arada son derse girmiştik, aslında dersin bitmesine on yedi dakika vardı. Mira'yla Derin de önlerine dönüp aralarında bir şeyler konuşmaya başladılar. Ben de sıkılmamak için çantamdan kulaklığımı çıkartıp telefonuma taktım.
Müzik listemden bir şarkı seçip dinlemeye başladım. Telefonumun ışığını açtığımda zilin çalmasına bir dakikadan az bir süre olduğunu gördüm ve kulaklığımı düzenlice toplayarak çantama yerleştirdim. O anda zil çaldı zaten.
Mira'yla Derin'i öpüp acelem olduğunu söyleyerek hızlıca sınıftan çıktım. Cenk de bu acelemi fark etmiş olmalı ki bana bakıyordu -tabiki suratsız bir şekilde-
Tam bahçeye çıkacak iken müdürü hatırladım. Müdür demek üniforma demek. Üniforma demek eve daha geç gidip daha geç uyumak demek.
Ooof... Ama benim gerçekten çok uykum var.
Arkamı dönerek gittiğim yolu geri döndüm ve müdürün odasını yavaş bir şekilde tıklayarak içeriye girmek için kapı kolunu oynattım.
Müdür odasında yok, çok güzel.
Okulda çalışan görevlilerden birine müdürün nerede olduğunu sorduğumda birkaç dakikaya geleceğini söyledi. Okulun içindeki banklardan birine oturup beklemeye başladım.
Başımı iki elimin arasına aldım ve kollarımı dizlerimin üzerine koydum. Altı dakika geçmesine rağmen müdür hala ortalıklarda gözükmüyordu.
Okulda benden başka birinin olmadığını görünce üniforma alacak tek kişimin ben olduğumu fark ettim.
Dokuz dakika.. On üç dakika.. On yedi dakika... Hala yoktu.
Ayağa kalkıp memur odasını temizleyen hizmetliye, "Acaba müdür gelecek mi? Eğer gelmeyecek ise üniformalarımı yarın alabilirim." Adam cebinden telefonunu çıkardı ve bana bakarak kısa bir görüşme yaptı.
"Müdür gelemeyecek ama onun yerine iki, üç dakika içinde oğlu burada olacak ve sana o yardım edecek."
Teşekkür edip oflaya puflaya daha demin oturduğum yere oturdum.
Müdürün oğlunun nasıl biri olacağını tahmin etmeye başladım. Bir--> adam kolej müdürü, yani zengin; iki--> çok tatlı biri. Bu da demek oluyor ki biricik oğluşu büyük ihtimalle ya çok çirkin ya da çok yakışıklı, ortası yok. Büyük ihtimalle çocuksu bir tiptir, hele tek çocuksa.. Ayy düşünemiyorum bile!
Ayak seslerini duyunca ayağa kalktım ve karşıma baktım. Daha demin yaptığım tahminlerimde haksız çıkmam kendimi tokatlama isteği uyandırıyordu içimde.
Bana doğru yaklaşan çocuk -müdürün oğlu- hakkında ilk bir şey demiştim, hatırlıyor musunuz; Ya çok çirkin ya da çok yakışıklı. İkinci seçenek doğruydu.
Çocuksu bir tip olduğunu düşünmüştüm ya hani, bu konuda tamamen yanılmıştım. Ne davranışları, ne konuşmaları, ne de fiziği -yüzü bile- çocuksuluğun yanından azıcık bile geçmiyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kum Tanesi
Teen Fiction"yani şu hayatta senin bile yerin dolacaksa inanacak hiçbir şeyim kalmaz"