26.01.2016
Hiçbir sır sonsuza dek saklı kalmaz.
☔️☔️☔️
Gökyüzü bütün acısını çıkarmak istercesine gürlüyordu. Yağmur damlaları aynı anda yerde küçük dalga etkileri bırakıyor, etrafta küçük gölcükler oluşturuyordu. Genç adam adımlarını hızlandırdı. Islanan saçlarını öfkeyle geriye savurdu. Yağmur yüzünden tonlarca ağırlıkta olan kıyafetlerini bir an umursamadan çıkarmak istedi.
Genç adam yağmurdan ve yağmurun getirdiği şeylerden nefret ediyordu. Durmadan çalan korna sesleri, ayakkabılar ile suyun birleşmesinden ortaya çıkan o iğrenç ses, ıslanan ve ağırlaşan kıyafetler, kendisi gibi öfkeli insanlar ve daha niceleri.
Genç adam hiçbir zaman mitolojilere inanmamıştı. Bir çiçeğin, yağmurun, akan kanın, hatıraların olağanüstü güçleri ortaya çıkarabileceğini düşünmüyordu. Tanrım, iki yanlış bir doğru etmezdi. Bozuk bir sisteme dayalı hayal dünyasında nasıl bunun olmasını bekliyordu insanlar?
Cebinden, yağmur yüzünden sırılsıklam olmuş telefonunu çıkardı ve çalışır durumda olup olmadığını anlamak için birkaç defa tuşlara basıp avucunda çevirdi. İstediği tepkiyi alamayınca hırsla bomboş olan sokakta bağırdı ve ayağının ucundaki bir taşa tekme atarak savurdu. ''Lanet olsun!'' dedi bininci kez. Lanet olsun! Eve geç kalacaktı ama bu umurunda değildi. Yemek saati, yapılması gereken ritüeller hiçbiri umurunda değildi. Bir an önce şu yağmurdan kurtulmak istiyordu.
Işınlanma diye bir şeyin olmasını diledi bir anlığına genç adam. O zaman şu zavallı durumda olmayacağını düşündü ve bir anlığına kendini çalışma odasında hayal ederek huzura erdi. Bu duyguya tutundu ve adımlarını daha büyük atmaya çalıştı. Ana caddeye çıkınca kalabalık ortam buğulu gözlerinin arasına ilişti. Buz tutmuş elini gözlerinin önünü silmek için kullandı. Rahatlaşan görüş alanıyla yolu seçmeye çalıştı. Sağ tarafında gördüğü küçük kafe ile doğru yolda olduğunu anladı. Kısa süreliğine oraya girmeyi düşündü. Burnuna dolan kahve kokusu ayaklarını oraya sürürken kendine engel olmak durumunda kaldı. Tanrı aşkına! Cüzdanı da yanında yoktu. Tam bir sefil gibi hissetti kendini. Telefonsuz, cüzdansız, köpek yavrusu gibi ıslanmış, asık suratlı ve aç.
Nefesini tuttu ve kafeye bakmadan doğruca ilerledi. Kahveye olan zaafı onun bir saniye duraksamasına neden olsa da dişlerini sıkıp yeniden yürümeye devam etti.
''Kısa boylusun!''
Tanrım! Aramızdaki tek sorun boyum muydu gerçekten?
''Benimle ilgilenmiyorsun!''
Amuda kalkıp twerk yapmadığım kalmıştı!
''Çıkma tarihimizi bile hatırlamıyorsun!''
Ben daha sabah ne yediğimi hatırlamıyorum. Çıkma tarihimizi hatırlamak zorunda mıyım?
''Sıkıcısın!''
Doğum gününde yaptığım 'lunaparkı kapatma' organizasyonumda çok eğlenmiş gibi görünüyordun, gecesinde gaza gelecek derecede hem de...
''Seksi bile değilsin, tatlısın!''
Çıkarken bunun senin için ayrı bir havası olduğunu söylemiştin! Üstelik bu benim suçum mu? diye düşündü Kyungsoo. Çıkmadan önce melek gibi duran bu kızın bir anda nasıl böyle kin kusan bir cadı olduğuna anlam veremiyordu. Üstelik her zaman yanında bulundurduğu şemsiyesini de o kız için orada bırakmıştı. Kendine kızdı genç adam. Bu kadar düşünceli ve iyi bir adam olmayı bırakmak istedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
On A Rainy Day // kaisoo
FanfictionKim Jongin kaderin bana bahşettiği adamdı. Bir rüya gibi beni kendi içine çekmiş, ardından rüzgar gibi kaybolmuştu. "Bu yüzden seni bırakmayacağım." Elimin üstündeki sıcacık avucunu karnıma koydu ve huzurla mırıldandı. "Asla." Ve Kim Jongin o gün ba...