☔️☔️☔️''Zehirle sıkıca bağlanmış kokun ayaklarımı düğümlüyor, senin hayallerindeki bir köleymişim gibi..'' HURT.
☔️☔️☔️
Kyungsoo huzurluydu. Nereden geldiğini bilmediği bu huzurdan şikayetçi değildi. Jongin ile hastaneden sonra hiç konuşmamışlardı, peki konuşmak ister miydi? Emin değildi. Söylediklerinden sonra ondan kaçmasının bir faydası olmadığını düşünmüştü ama bu korkmadığı anlamına gelmiyordu. Deli gibi korkuyordu hemde. Hiçbir zaman monotonluktan uzaklaşamamış bir genç çocuğun kendini böyle gizemli duygularda bir anda bulması, korkunçtu.
Sandalyesinde hafifçe gerinerek elindeki kalemi masaya bıraktı. Hastaneden bir hafta önce çıkmıştı. Yorgun değildi, acı çekmiyordu, rüya görmüyordu. Şu iki hafta içerisinde yaşadığı en güzel zamanlardı. Fakat ihmal ettiği şeyler vardı. Aklından tamamen çıkmış vizeleri, şirketteki işler... Bir hafta boyunca dinlenmemiş ,bıraktığı şeyleri toplamak için uğraşmıştı. O düzenli bir insandı. İşlerini geriye atmaktan nefret ederdi. Arkasındaki koyu kahve perdeyi hafifçe parmaklarıyla araladı. Hava yavaşça kararıyordu. Elini çekip sandalyesini geriye itti ve ayağa kalktı. Ders çalışması gerekiyordu ama bunu evde yapmak istemiyordu. Aklına gelen fikirle dolabına giderek üstüne beyaz bir tişört ile siyah bir kot geçirdi. Dağılan saçlarını düzeltmek için banyosuna gidip saç kremi sürdü.
Yüzüne hafifçe su çarptı ve aynanın önünde duran parfümünden bir defa sıktı. Kendine birkaç kez baktı ve iyi göründüğünden emin olduğunda odasına geçip askılıktan siyah bir ceket çekti. Sayılarla, belgelerle uğraşmaktan sıkılmıştı. Dışarıya çıkmak ona gelecek en iyi şeydi. Masasının üstünden cüzdanı ile telefonunu alıp cebine attı ve odadan çıktı.
Annesi birkaç gündür eve baya geç geliyordu. Kyungsoo, annesi için oldukça endişeleniyordu. Ona bugünlerde ne olduğunu bilmiyordu, sordukça ise geri çeviriliyordu. Nedenini oldukça merak etmesine rağmen annesinin ters tepeceğinden korkarak birşey sormuyordu. Annesinin tek yaptığı sabahleyin oğlunun odasına gelerek saçlarını okşayıp, alnını öperek gitmesiydi. Kyungsoo geldiğini biliyordu ama bu sabah her şey daha garipti.
Annesi nedensizce 'özür' dilemişti.
Kyungsoo 'özür dilerim' cümlesinin saçmalığıyla bir süre düşündü. Bir insanın hayatı iki haftada nasıl darma duman olabilirdi?
Önceden cümbüş olan eve, merdivenden şöyle bir göz attı. Evin içinde olan tek ses; elektrikli eşyaların sesi ve genç oğlanın nefesleriydi. Derin bir nefes vererek evden çıktı ve kapıyı kilitledi. Arabasını almamayı tercih ederek yürüdü. Yürüyüş yapmayı seviyordu ama bu mevsimde sıkça yağan yağmur ve boş zamanı olmaması onu engelliyordu. Fırsat buldukça çıkıyor ama bu çok kısa sürüyordu. Üstünde kendi yaşıtlarına göre çok fazla yük vardı. Annesine destek olması gereken oydu, derslerine çalışması gereken oydu, Sehun'a sahip çıkması gereken oydu, en önemlisi kendine bakması gereken oydu. Yaptıklarından pişman değildi, hatta hiçbir zaman sıkılmamıştı.
Mutluydu hem de oldukça. Sehun ile bubble tea içmek en büyük zevkiydi. Jongdae ve Yixing ile Seul'un altını üstüne getirmek en özgür hissettiği zamanlardı. Lise mezuniyeti gecesine, şirkette çıkan eksik hesaplamalardan dolayı gidememişti ama isyan etmemişti. Yixing'in çok önem verdiği doğum gününe, hediyesini almasına rağmen gidememişti.
Kyungsoo'nun küçük yaşta bir çok derdi yüklenmesinin sebebi, babasının ölmesiydi.
Aklına gelen düşünceleri hızla dağıttı. Bu kafayla asla ders çalışamazdı. Kendine bunları uzun süre önce atlattığını söyleyerek kafasından attı. Yüzüne hafifçe değen rüzgarla gözlerini kapatıp, gülümsedi. Cebinde çalan telefonla gözlerini araladı. Arayana bakıp, açtı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
On A Rainy Day // kaisoo
FanfictionKim Jongin kaderin bana bahşettiği adamdı. Bir rüya gibi beni kendi içine çekmiş, ardından rüzgar gibi kaybolmuştu. "Bu yüzden seni bırakmayacağım." Elimin üstündeki sıcacık avucunu karnıma koydu ve huzurla mırıldandı. "Asla." Ve Kim Jongin o gün ba...