☔️☔️☔️
"Kyungsoo."
Beni daha da delirten ,soğukta buharlaşarak yüzümü bulan nefesi miydi yoksa kesik kesik kulaklarıma ulaşan sesi mi? Bildiğim bir şey vardı. Kendimi hiç olmadığım kadar canlı hissediyordum. Gerçek olamayacak kadar güzel bir rüyada gibiydim.
Jongin'in alnından dudaklarına doğru yol alan onlarca su damlasını izledim. Gözlerimiz birbirine kenetlenmiş öylece baktık bir süre.
I thought that I've been hurt before.
Daha önce de yaralandığımı düşünürdüm."Sen gerçek olamazsın." diye mırıldandı. Sanki az önce öpüşen biz değilmişiz gibi ıslanmış olan parmaklarının tersini yanaklarımda dolaştırdı. İçimde yanan ateş hala sönmemişti. Ürpertiye engel olamadan, gözlerim titreşerek kapandı ve kendini onun ellerine bıraktı. Yapabilecek başka bir şeyim yoktu. Onun istediği buyken, bana dokunurken yapabileceğim tek şey ona itaat etmekti.
But no one's ever left me quite this sore.
Ama daha önce kimse beni bu kadar acı içinde bırakmamıştı.Tek elinin yanında diğer eli de yanağımı buldu ve nazikçe avuçladı. Sanki elindeki en değerli şey benmişim gibi nazik ve kırılgan bir şekilde tutuyordu.
"Şimdi seni öpeceğim." Derin bir nefes aldı. Yanağımdaki elleri hafif bir şekilde sıkılaştı. Gözlerimi açarak aramızda olan yağmur damlalarının ardından onun bakışlarını gördüm. O an beklemediğim bir şeye şahit oldum. Her zaman soğukkanlı ve benden iyi dayanan Jongin'in aslında benden daha da berbat halde olduğunu kendi gözlerimle gördüm. "İnan durabilir miyim, bilmiyorum." Cümlesini yavaş ve ihtiraslı bir şekilde tamamlamasına rağmen dudaklarıma aniden çarpan dudakları hiç öyle söylemiyordu. Alt dudağımı hızlıca öperken, donmuş olan bedenimi harekete geçirip ona uyum sağladım, ve üst dudağını emdim.
Your words cut deeper than a knife.
Sözlerin bir bıçaktan daha derin kesti.Dudaklarımızın hareketine göre daha da derinleşirken, Jongin'in elleri yavaşça omuzlarıma düştü oradan da belime indi. Yüzünü ellerimin arasına alıp bir parmağımı saçlarının arasına kaydırarak onu öpmeye devam ettim. Daha da tutkulu öpüşürken, baş parmağıyla belimi okşadı. Dudaklarım ilk defa can bulmuş gibi karıncalanıyordu.
Now I need someone to breathe me back to life.
Şimdi bana hayat öpücüğü verip, beni hayata döndürecek birine ihtiyacım var.Onun vücuduna yaslanırken, boğazımdan istemsiz bir inleme çıktı ve bu zincirleme bir tepkiye sebep oldu. Dışarıda olmamızı umursamadan, Jongin'in tişörtünü yukarı doğru sıyırmamla dudakları bir saniye yavaşlayıp, boğazından bir hırlama yükseldi. Neredeyse aynı anda dizim hafifçe yukarı kaydı.
You watch me bleed until I can't breathe, shaking.
Nefes alamaz duruma gelene dek kanadığımı izliyorsun, titreyerek.Bomboş sokakta yankılanan yağmur damlarının dışında bir ses yoktu. Ah! Jongin ile vücudumuzun, kulağa inanılmaz derecede güzel gelen senfonisi vardı. Dudaklarımızın arasından çıkan ses o kadar güzeldi ki, insanın kendini kaybetmemesi elde dahi değildi. Karnımın içinde kelebeklerden çok daha fazlası vardı. Hepsi teker teker yuvasından çıkmak yerine daha fazla dayanamıyormuş gibi bir anda ortaya çıkmıştı. Dokunuşları kendimi kaybetmemden çok daha fazlasına sebep oluyordu. Kelebeklerin bir anda can vermesinden korkuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
On A Rainy Day // kaisoo
FanfictionKim Jongin kaderin bana bahşettiği adamdı. Bir rüya gibi beni kendi içine çekmiş, ardından rüzgar gibi kaybolmuştu. "Bu yüzden seni bırakmayacağım." Elimin üstündeki sıcacık avucunu karnıma koydu ve huzurla mırıldandı. "Asla." Ve Kim Jongin o gün ba...