☔️☔️☔️
Gözlerime bakıp söylediğin iki hece,
Bir damga gibi içimi yakıyor.
Kalbim çoktan bilse de; söyle bana aşk nedir?Son olaylar hakkında artık yorum yapmayacağım. Özellikle bugüne damgasını vuran Irene, D.O olayına hiç mi hiç değinmeyeceğim.
☔️☔️☔️
Kyungsoo's povAynı anda hem can attığınız hem de ödünüzü koparan bir şey için sabırsızlıkla beklerken saatler, yıllar gibi geçer.
Adeta içimi sızlatırcasına yoğun bir şekilde can attığım şey, Jongin'in yüzünü görmek ve sesini duymaktı. Onu düşünürken ve hayal ederken, Jongin'in beni yeniden görebileceğini ve yeniden konuşabileceğini veya bunları yapmak isteyeceğini hiç tahmin etmemiştim. Bunu benim de bu kadar çok isteyebileceğimi tahmin etmemiştim. Görülmeye, özellikle onun beni görmesine duyduğum arzu, her seferinde daha da yoğunlaşacaktı.
Fakat onu yeniden görmek, ondan ve kendimden yeniden gerçekleri istemem gerekeceği anlamına geliyordu.
İçimde kötü bir his vardı. Yarın yeniden buluştuğumuzda ona daha da bağlanacağım hissine kapılıyor ve içimden geçen, bütün vücudumu titreten elektriğe bir son veremiyordum. Bu varsayımla, kendime neyin daha çok acı vereceğini sormam gerekiyordu: içimde olan o uyuşuk yalnızlık mı yoksa Jongin'in dünyasından açıkça reddedilmek mi? İlkinin korkunç sınırları ve derinliklerini biliyordum fakat ikincisinin ne kadar eziyetli olabileceği konusunda hiçbir fikrim yoktu.
Bu mantık zincirini takip edince ertesi günkü tutumum konusunda bir karara vardım. Gitmeyecektim. Saklanacaktım. Ölü yüreğimi, uyuşukluktan daha kötü olabilecek her şeyden koruyacaktım.
Ve muhtemelen bunun için yıllar boyunca perişan hissedecektim. Bozguna uğramış gibi kollarımı dizlerime doladım.
"Sana diyorum Soo, beni duyuyor musun?" İşte o an, dalmışlığın verdiği ruh haliyle hafifçe yerimden doğrulup yeniden oturdum. Beni bu kadar düşündüren ve beni hep olumsuz düşünceye yönlendiren etkinin ne olduğu hakkında bir fikrim yoktu.
"Efendim?" dedim hafif açık olan ağzımı kapatıp. Eski yerime yeniden aynı şekilde yerleşip, Yixing'in uzattığı kahveyi, kolumu uzatıp aldım ve parmaklarımı sardım fincana.
Bacaklarını altına kıvırıp, bir kolunu koltuğa dayadı. Sormadan önce kahvesinden bir yudum aldı ve dudaklarını yalayarak yüzümdeki ifadeyi izledi. Büyük ihtimalle gergin olduğumu anlamış, üstümdeki gerginliğin geçmesini bekliyordu.
Parmaklarımı dalgınca sıcak fincanın etrafında gezdirerek acıyı hissetmemi sağladım. Sıcağı severdim. Derin bir nefes alarak, göz ucuyla Jongdae'nin hararetli konuşmasına şahit oldum. Öyle ki ağzından firar eden tükürükleri dahi görebiliyordum.
"Rahat ol Yixing, emin ol seninle bu konuyu konuşabilirim." dedim hala Jongdae'yi izlemeye devam ederken. Büyük ihtimalle para hesabı yapıyorlardı. Durumları gayet iyi olmasına rağmen iki çocuk gibi hala kendilerinden yararlanmayı seçiyorlardı.
Yixing işaret parmağını, hafifçe sırıtarak gözlerinin altında gezdirdi. "O kadar belli ediyor muyum?"
"Seni en iyi benim tanıdığımı biliyorsun,"
Yixing arkadaş grubumuzun içinde en çekingen olandı. Samimiydi, eğlenceliydi ama bir yanı her zaman köşeye çekilmeyi istiyordu. Ruh hali ve kendisi sürekli iyimser bir haldeyken, insanları hor görmeyi, kanıtsız suçlamayı kesinlikle reddediyordu. Bir olay olduğunda; Sehun direk yumruk yanlısıyken, ben anında parlar, Jongdae ise hala işin şakasında olarak ortamı yumuşatmaya çalışırdı. Yixing ise her zaman en mantıklı olan taraftı. İki kişiyi dinlemeden yorum yapmaz, genelde ortalığın biraz durulmasını bekledikten sonra gerekli çözüm önerileri söyler, mantıklı davranırdı. O tam anlamıyla kanatları olmayan bir melekti. Bunun için şahit aramaya gerek yoktu. Kesinlikle öyleydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
On A Rainy Day // kaisoo
FanfictionKim Jongin kaderin bana bahşettiği adamdı. Bir rüya gibi beni kendi içine çekmiş, ardından rüzgar gibi kaybolmuştu. "Bu yüzden seni bırakmayacağım." Elimin üstündeki sıcacık avucunu karnıma koydu ve huzurla mırıldandı. "Asla." Ve Kim Jongin o gün ba...