☔️☔️☔️
Ne kadar sürmüştü? Bir saniye mi? Yoksa bir saniyeden daha mı kısaydı? Ancak o salise boyunca kainatın ta kendisi tıpkı dev bir anakonda gibi kendi üstüne çöreklenmişti. Eğer tramvalı bir kaza atlatmışsanız, neden bahsettiğimi iyi bilirsiniz. Bir araba kazası ne kadar sürer? On saniye mi? Beş saniye mi? Eğer birebir yaşadıysanız bu süre size o kadar kısa gelmez. Neredeyse bir ömür gibi gelir.
Jongin'in parmakları yavaşça bel oyuntumdan daha aşağıya, bacaklarıma doğru kaydı ve hafifçe ve beni deli edecek bir şekilde gezdi. Dudağımı açıp, dilimi harekete geçirecek halim dahi yoktu. Sakince parmaklarının gezmesine izin verdim. Daha az önce düşündüğüm soruların cevabına net bir yanıt bulamazken, onun ellerine ve yakıcı dokunuşlarını muhtaçmış gibi izin verdim. Gözlerim pür dikkat onun ne yapmaya çalıştığını izlerken, kendisini işine fazlasıyla vermiş gibi elleriyle takip ettiği yolu izliyor ve arada beni deli edecek şekilde dudaklarını yalıyordu. Kendimden geçeceğim anda, parmakları vücudumdan delirtici bir biçimde çekildi. Vücudumu aniden soğukluk ve yalnızlık tohumları kuşattı.
Jongin beni bulmadan önce yalnızlığın nasıl bir şey olduğunu bildiğimi sanırdım, meğer hiçbir fikrim yokmuş. Aksini görmeden gerçek yalnızlığın ne olduğunu kestirmek gerçekten zordu.
Jongin'in bana tekrar dokunmasını istiyordum. Bulutlar kadar yumuşak ellerini hissetmek için can atıyordum fakat bana dokunursa vücudumu oluşturan yaklaşık yedi milyar atomun kendilerini koyverip paramparça bir halde evrene saçılmasından korkuyordum.
Sırtını yanımdaki duvara yasladı. Bu sayede bende derin bir nefes alma fırsatı yakaladım.
Ağzını birkaç kere aralayıp sanki vazgeçmiş gibi kapattı. "Yarın hastaneye gitmem gerekiyor." dedi. Başımı ona doğru çevirerek, soğuk duvara yaslandım ve onu izledim. Ellerini sıkıntılı bir şekilde saçlarında gezdirdi.
Duygusuzca, "Yani?" diye mırıldandım.
"Zor bir gün olacak."
"Zor olmayan bir gün yoktur Jongin, bunu en iyi senin bilmen gerek."
"İyileşme umuduyla gelen bir sürü insana yardım ederken," derin bir nefes alarak yüzünü bana çevirdi. Aynen benim olduğum gibi başını yaslayıp derince bana baktı. Derin ve uçsuz bucaksız gözlerinde kaybolmamak umrumda dahi değildi. Tek bir hareketini, nefesini dahi kaçırmadan onu izlemeye devam ettim. "Senin ile kendimi tedavi edemiyorum."
Titrek bir nefes bırakıp, başımı sağa sola salladım. "Zor olmalı, senin için." dedim. "Her şeyi başarmaya alışık olan bir insansın ne de olsa." Bunu biraz da olsa alayla söylemiştim. Söylediğimde en ufak bir kuşku payı yokken, en azından onu biraz da olsa sinir etmek istemiştim. Jongin hırslı bir insan değildi.
"Beni araştırdın?" diye sordu hayretle. Aralanmış dudaklarına ve büyümüş göz bebeklerine odaklanarak hafifçe tebessüm ettim.
Tasasızca omzumu silktim. "Bolca boş zamanım vardı." diye mırıldandım. Ayrı geçirdiğimiz iki hafta boyunca, kendimi salıvermiş olmam ve 'Onu Unutma Harekat'ım dışında elbette Jongin'i araştırmıştım. Soyadını bile bilmediğim birini bulmamın samanlıkta iğne aramayla eş değer olacağı düşüncesiyle hemen bu fikri kafamdan savuşturmama rağmen yine de umuduma tutunarak, hızlıca parmaklarım onun ismindeki harflerde dolaşmıştı. Bulmak düşündüğümün aksine hiç de zor olmamıştı. Kore'de oldukça başarılı ve bir o kadar yakışıklı bir doktoru bulmak ne kadar zor olabilirdi?
Yüzde ile değerlendirirsek, yüzde 2?
Bende öyle düşünüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
On A Rainy Day // kaisoo
FanfictionKim Jongin kaderin bana bahşettiği adamdı. Bir rüya gibi beni kendi içine çekmiş, ardından rüzgar gibi kaybolmuştu. "Bu yüzden seni bırakmayacağım." Elimin üstündeki sıcacık avucunu karnıma koydu ve huzurla mırıldandı. "Asla." Ve Kim Jongin o gün ba...