3.

3.5K 244 61
                                    

Navi- Tell Me A Lie.

☔️☔️☔️

27 Ocak 1993

"Yapamayacağım."

Adam anın şokuyla saçmaladığını düşündüğü kadına döndü. Henüz bu cevaba hazır değildi. Aslında bu cevaba hiçbir zaman hazır değildi. Karşısında oturan sevdiği kadına baktı. Yüzündeki üzüntüyü görmesine rağmen, onu inciteceğini bilmesine rağmen bağırmadan edemedi.

"Saçmalıyorsun!" Diye haykırdı sevdiği kadına. Genç bayan sesle irkildi ama başını kaldırmaya cesaret dahi edemedi. Tek yaptığı acıyla baktığı ellerine bir çift damla daha gözyaşı dökmek oldu. "Evlenecektik!" Dedi genç adam öfkesinden kudururken. "Bugün, şu anda uçakta olmamız gerekiyordu, lanet olsun ne saçmalıyorsun?!" Ormandaki kuşlar uçuştu. Bitkiler dahi ortamın gerginliğinden nasibini almak istemiyormuşçasına savrulmayı bıraktı.

İstemeden de olsa eli karnına gitti genç kadının. Evet, bu bebekten, onu sevgilisinden ayırdığı için nefret ediyordu ama yapamazdı. O küçük şeyi içinde hissediyordu, ama bırakamazdı. Gerekirse iki adamdan da kaçar ama vicdanı yüzünden bu bebeği aldıramazdı. "Senin bir çocuğun var." Dedi genç kadın hıçkırıklarının arasından. Cesaret edip başını kaldırdı. Görmeyi en son beklediği şey buydu.

Sevdiği, acıyla önünde eğilmiş, yalvaran gözlerle ona bakıyordu. Kafasını sağa sola salladı ve istemeden de olsa bir hıçkırık tufanı daha sardı. Elini hızla yüzüne sardı ve kendine gelmeye çalıştı. 'Güçlü ol.' Dedi içinden sertçe. 'Güçlü ol ki o üzülmesin.' Elbette nefret ettiği 'bebek'ten bahsetmiyordu, onu sahiplenmiyordu bile! Birkaç kez gözlerini kırpıştırdı. Yüzüne uzanan uzun parmaklardan ani bir refklesle geriye kaçtı, oysa ne çok istiyordu o ellere dokunmayı, hissetmeyi...

Genç adam ellerine uzandı bu sefer, başarılı da olmuştu. "Bak," dedi dolan gözlerine inat olarak gülümserken. 'Umut vaat etme, bana gülümseme!' Diye içinden geçirdi gözlü yaşlı olan. "Zor zamanlar geçirdik, yeri geldi ağladık, yeri geldi suçlandık ama bak," gözleriyle birleşmiş ellerini gösterdi. "Biz yine biriz. Yapma bunu ha?" Genç adam umutla kaşlarını kaldırdı. Ne çok istiyordu şu anın hiç yaşanmamış ve yaşanmayacak olmasını. Bir tepki bekledi, bir işaret. Buradan gitmelerini onaylayacak herhangi bir işaret. Sadece baktı dakikalarca...

Geçen saniyelerde içinde parlayan umut ışığı söndü, yerini zifiri karanlığa bıraktı. Dudaklarında asılı kalmış gülümsemesi kayboldu, yerini düz bir çizgiye bıraktı. Ellerini tuttuğu sıcak avuçlar az öncesine kıyasla ona yaz sıcağını yaşatırken şimdi nasıl buz tutabilirdi? Bir insan yanarken nasıl üşürdü?

Elleri yavaşça aşağıya süzüldü ve bedenini soğuk ve sert olan zemine bıraktı. Resmen yıkıldı. Umutsuz, yalnız, karamsar... Mutluluk yerini karanlığa bıraktı. Genç kadın ufak bir tepki vermedi ama gözyaşları durmuştu, sadece izledi. İçi kan ağlayan , iki sessiz yüreğin diri diri toprağa gömülmesini seyretti. Üzgünlük yerini öfkeye bıraktı, nasıl olurda bu sorumsuz adam sadece kendini düşünürdü? Ya genç kadın ne yapacaktı?

Önünde birleştirdiği sımsıkı olan avuçlarını serbest bırakıp alnına düşen saç tutamını ittirdi. "Sen," dedi sadece, gözlerini kısarak öfkesinin, sevgisinin, mutsuzluğunun, sevincinin sahibine baktı. "Nasıl sadece kendini düşünürsün?" Bağırmadı, esmedi ya da gürlemedi. Hafif aşağılar, hafif kızar bir tonda konuştu. Sert bir rüzgar vurdu. "Senin kaçacağım bir eşin yok," dedi öfkeyle. "İkna etmen gereken bir ailen yok, seni çok seven bir eşin yok?!" Durdu. "Nasıl olurda bu durumda olan beni değilde sadece kendini düşünürsün?"

On A Rainy Day // kaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin