14.

1.2K 133 15
                                    

☔️☔️☔️

Hayatımda hiçbir zaman sahip olamadığım şeyler için isyan etmemiştim. Her zaman bencil olmak bana çok yanlış gelmişti. Olmayan şeylerimdense, elimde olanlar için şükretmek daha mantıklı gelmişti. Bugüne kadar kendimden ayrı saymadığım bu kural saçma sapan bir adam yüzünden bozguna uğramıştı. Lanet olası derecede dünyam alt üst olmuştu. Kendimi tanıyamacağım, benliğimi dahi çözümleyemeyeceğim durumdayken hala onu düşünüyordum.

Yemek yiyemiyor, yerimden kıpırdayamıyor, herhangi bir kitabın tek sayfasını dahi çeviremiyordum. Acınası derecede kendimi yiyip bitiriyordum. Vücudumun içinde beni günden güne yiyip bitiren bir canavar baş gösteriyordu. Zavallı bir şekilde hergün benden bir parça alıyor, üstüne bir parça daha istiyordu. Bu doymak bilmeyen canavar içimde olan, yaşam dolu adamı günden güne çürütüyordu. Gözlerimin önünde kendimi kaybediyordum.

Bir insanın kendini gözlerinin önünde yiyip bitirmesi nasıl bir şey? Bilmesine rağmen, yardım edememek... Ya da engel olamamak?

Günden güne onu unutacağım, iyileşeceğim yerde ben yok oluyordum. Onun kaybolan nefesleri hergün yerli yerine otururken, benim nefeslerim tükeniyordu. Sanki içimdeki canavar, atmosferimi dahi sömürüyor gibi hissediyordum. Nefes alamıyordum. Geceleyin ansızın yataktan fırlarken, göğsüm sıkışıyor, ölecekmiş gibi hissediyordum.

Lanet olsun!

Lanet olsun ki, ölmüyordum.

Can çekişiyordum işte, uykularım dahi benden saniye saniye ayrılırken kendimi nasıl kurtarabilirdim? Tanrım! Tükeniyordum. Her geçen gün ömrümden yiyor, daha fazla acı çekiyordum. Fazla değil miydi? Soyadını bile bilmediğim, yabancı bir adam yüzünden bunları çekmem, fazla değil miydi?

"Bay Do, ilaçlarınız hazır." Bana seslenen kişi yüzünden ansızın sıçradım. Karşımda şaşkın şaşkın beni izleyen ve meraklanan kadına sadece başımı sallamakla yetindim. İyiydim. Gerçekten iyiydim. Ne ara göğsüme bastırdığımı bilmediğim ellerimi aşağıya bıraktım.

"İlaçlarınızın dozu oldukça yüksek. Bu yüzden yatmadan önce bir tane yutarsanız muhtemelen uzun süre uyursunuz." Yüzüme bakıp, dikkatlice yapmam gerekenleri anlatırken kulağım onda değildi açıkçası. Bakışlarım onun üzerindeyken, zihnim farklı alemlerde takılıyordu. "... beni anladınız değil mi?" diye sordu. Hızlıca başımı salladım. Aslında dediğinden tek kelime dahi anlamamıştım. İki tane alın, demişti sanırım?

Dudaklarımın arasından cılızca dökülen teşekkür sözünden sonra, şapkamı başıma geçirip dış kapıyı sürükledim.

Yağmur taneleri hafif hafif çiselerken, daha kötü hissetmemem için hiçbir sebep yoktu. İnsanların benimle göz göze geldiklerindeki kısa süreli korku anları, gülmemi sağlıyordu. İçten değildi. Sanırım deliriyordum, belki de delirmiş olabilirdim. Bir anda banyoda, ya da sokakta gözümün önüne gelen Jongin'in yüzü bazen o kadar gerçekçi geliyordu ki, parmaklarımı uzatıp dokunmak istediğim anda paramparça oluyordu. Parçalar, zihnimden ve gözlerimin önünden defalarca kayıp gidiyor asla bir araya gelmiyordu.

Hayallerimde dahi olsa onu kaybediyordum.

Geceleri gözüme uyku girmiyordu genelde.  Üç haftadır uyku sürem o kadar azdı ki, gözlerimi etrafta gezdirdiğimde kırmızılıklar, aklardan daha çok yer kaplıyordu. İçimdeki canavar hiçbir gün boş durumuyor, sürekli beni yok etmek için çaba gösteriyordu. Geçen gece uyuyamadığımdan cam kenarında oturup rüzgarı izlemiştim. Bir şeyleri gördüğüm yoktu. Yalnızca boş boş bakıyor olsam dahi içimdeki canavarın nereden çıktığını bulmuştum. Cevabı her ne kadar can yakıcı olsa dahi bunu kendime ispatlamış ve bulmuştum.

On A Rainy Day // kaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin