☔️☔️☔️
Hayatımda ilk defa arınmış hissediyordum. Vücudumun çeşitli yerlerinin deli gibi sızlamasına rağmen.
Yorgun hissediyordum ama bir o kadar da zihnimi bomboş...
Sanki gizemli bir alet, zihnimdeki her şeyi en iyi süpürgeyle çektirmiş ama bedenime el sürmemiş gibi hissediyordum. Garip olduğunun farkındayım, hemde oldukça. Lakin bu durumdan şikayetçi değildim.
Özellikle burnuma onun kokusu dolarken.
Biliyorum, bu ilk sefer değildi. Belki de birkaç şeyi yitirip sıradanlaştırmam gerekirdi. Kokusunun her defasında burnumu sızlatması ya da dokunuşlarının her bir hücremi yakması gibi... Fakat ne olursa olsun, bu hiçbir zaman değişmeyecek gibiydi. Şimdiki gibi.
Ve bu beni korkunç derecede korkuttu.
İğne batmış hissi veren gözlerimi birkaç kere kırpıştırdım. Ellerim ipek çarşafın üstünde kayarken, yavaşça gerindim. Belki şuanda yüzüme güneş ışınlarının vurması gerekirdi. Aslında tam olarak beklediğim buydu. Lakin açık perdelerin arasından görünen camın ardında hiç de güneşli bir gün yoktu. Tam tersine, etrafı zifiri karanlık sarmıştı.
Uyku mahmurluğu ile hala yarı açık yarı kapalı olan gözlerim anın şokuyla hızla açıldı. Belli ki bir adrenaline ya da heyecana ihtiyaçları vardı. Aceleyle saçlarımı geriye atıp birkaç kez daha bakındım etrafa.
Tanrım, öküz gibi uyumuş olmalıydım.
Tabii, sabaha karşı yatmış olmama bakarsak bu durum oldukça normaldi. Ama Sehun ile Jongdae normal falan dinlemezdi. Hiçbirine haber vermemiştim. Yani yaklaşık bir gündür evde değildim.
Seçeneklerimi tarttım.
Donumu falan düşünmeden popoma vura vura eve koşacaktım ya da ecelimin gelmesini bekleyecektim.
Açıkçası çokta bir şey yoktu. Sonuç olarak ikisinde de ruhunu teslim eden ben olduğuma göre...
Sakinleşerek, yatak başlığına belimi yasladım. Uyku gerçekten bana iyi gelmiyordu. Alnıma avuç içimle birkaç kez vurup, gözlerimi kapattım. Uzun zamandır düzenli bir insan olmanın çok dışına çıkmıştım. Uyku saatleri bile belli olan bir insanken, umursamaz bir insan olmayı kabullenmek çok zordu. Hele ki benim için. Çok uyumayı sevmezdim bir kere. Çünkü yatakta uzun süre vakit geçirdiğimde beynim işlevini kaybediyordu. Ya da gözlerim açılmayı katiyen reddediyordu. Ve bu benim gibi otoriter bir adam için gerçekten zor. Imm...
Zordu, demek daha doğru aslında. Çünkü birkaç haftadır lise ergeni gibi hareketler sergiliyordum. Bir adamın peşinden koşuyor, üstüne reddediliyor, ardından depresyona giriyor, sonrasında onunla delicesine öpüşüyor, en son olarak hasta olduğundan sabaha kadar ona bakıyor ve evinde sabahlıyordum.
Aslında şöyle düşününce gerçekten dramatik bir hikayem varm-
Ah, pekala!
Unuttuğum çok büyük bir şey vardı.
Jongin?
İki saattir aptalca, kendi kendime girdiğim telaşlanma arasında Jongin'e baktığımı kesinlikle unutmuştum. Ne kadar da sorumluluk sahibi bir doktor adayıydım, kesinlikle! Yatağın boş olan tarafı dikkatimi çekmemiş ya da yatağın ucunda rahatsız bir şekilde uyumaktan beni kimin kurtardığını düşünememiştim. Yatağa yatırılmıştım. Üstelik boş olan yatağa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
On A Rainy Day // kaisoo
FanfictionKim Jongin kaderin bana bahşettiği adamdı. Bir rüya gibi beni kendi içine çekmiş, ardından rüzgar gibi kaybolmuştu. "Bu yüzden seni bırakmayacağım." Elimin üstündeki sıcacık avucunu karnıma koydu ve huzurla mırıldandı. "Asla." Ve Kim Jongin o gün ba...