19.

1.4K 123 16
                                    

☔️☔️☔️

Burnumun sızlamasıyla kendime gelebildim. Burnumdan başlayıp, boğazıma oradan da ciğerlerime acı veren şeyin ne olduğunu kavrayamadım ilk anda. Acı o kadar gerçekçi ve bir o kadar da can yakıcıydı. Kollarım sanki havada, hiçbir ağırlığı yokmuş gibi süzülüyordu. Gözlerimi açmama rağmen, rahat olmadığımı hissedebiliyordum. Vücudumu bu denli yakan etken neydi? Yanıyor muydum?

Saçlarımın alnımdan kalkıp, bir tüy misali yukarıya doğru çekildiğini hissettim. Bir şeyler beni ayakta tutuyor olmalıydı. Aksi takdirde bu şekilde hem acı çekip hem rahatlamam imkansızdı.

Sanki göğüs kafesim bir kapıydı da birisi zorla anahtar sokup çeviriyordu. Kapı, yani akciğerlerim açılmak, anahtarın dönüşüne karşı direnmeyi bırakmak istiyordu. Beynimin ilkel bölümü, yani hayatta kalmaya programlanmış bölüm, nefes almamı istiyordu. Fakat beynimin daha yüksek sesli kısmı, suyun alelacele içeri akmasına yol açabilecek dürtülerle savaşıyordu.

Tam şuana kadar beni bu kadar etkisi altına alan etkenin ne olduğunu çözememiştim lakin her şey teker teker yerine oturuyordu.

Sudaydım.

Üstelik boğuluyordum.

Kara sular beni yakalıyor, ele geçiriyor ve ulaşabildiği her noktaya nüfuz ediyordu. Dudaklarımı birbirine kenetlemiş ve gözlerimi sımsıkı yummuştum; bu kabustan kurtulmak istiyordum, hiçbir şeyi istemediğim kadar. Yine de su bana delicesine acı verecek bir biçimde ağzımdan ve burnumdan sızıyordu. Kulaklarıma baskı yapan, suyun etkisini hissedebiliyordum. Bir şeyler uğulduyor ve zihnimin 'korku' ile 'endişe' bölümüne kırmızı sinyaller gönderiyordu. Kendime tembihledim.

Panik yapma, hareket etme.

Azgın su kımıl kımıl ve rahatsız edici bir kumaş misali kollarımı ve bacaklarımı sarmalıyor, bedenime asılıp dört bir yana çekiştiriyordu. Korkuyla kollarımı aniden iki yana sallayıp, dışarıya çıkmak için delicesine çabaladım. Tek yapabildiğim ise biraz daha dibe çökmek ve deniz tabakasının ardından gözüken güneş ışınlarından biraz daha uzaklaşmak oldu. Duygularımla beraber buradan asla kurtulamayacağım belliydi.

Çok uzun zamandır, kollarımı çırpıyordum bu nedenle bedenim enerjisini kaybederken, göğsüm de depoladığı oksijenin sonuna geliyordu. Zorlukla kapattığım dudaklarım, açılmak için bana direnç gösteriyordu.

Dudaklarım hafifçe açılıp, denizin tuzlu tadını dilime sundu. Bunu yapmamla beraber, torba misali olan bedenim, belli belirsiz bir dokunuşla beraber geriye çekildi. Korkmam gerekirdi belki de, buna rağmen aklımda hayatta kalmaktan başka hiçbir düşünce yoktu. Peki neden vücudum bana ihanet ediyordu? Ayaklarımın oksijensizlikten uyuştuğunu, göğsümün dövündüğünü, çırpınan kollarımın aniden motoru bozulan bir araç gibi durduğunu biliyordum. Her şeyin sonuna gelmiş olmalıydım.

Gözlerim kendini yeniden sonsuz maviliğe kapatmış olsa da, zihnim bütün berraklığıyla açıktı. Kollarımı tutan şey her ne ise, beni ayakta tutuyordu. Daha dibe çökmemi engelleyip, beni sarmalıyordu. Neler olduğuna hiçbir anlam veremiyor olsam da denizin karmaşık senfonisi birkaç saniyeliğine ara verdi ve işte o zaman kulağıma bir dalga misali sözler çarptı.

"Peşimizi bırakmayacak."

Her şey isteğim dışında gerçekleşti.

Kollarım isteğim dışında geriye bırakıldı ve serbest kaldı. Başım isteğim dışı geriye düşüp suda biraz daha yükselmeme neden oldu. Kulağıma fısıldanan ürpertici sözün anlamı hakkında hiçbir fikrim yokken, kalbim buz kaplı camların arasından atma belirtisi gösterdi. İstemsizce, ölmeyi istemememe rağmen, dudaklarım bilinçsizce aralandı ve ne olduğunu sormak istedi. Peşimi bırakmayacak olan neydi?

On A Rainy Day // kaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin